21 Ocak 2010 Perşembe

Sağlıklı kalbin 7 sırrı

Amerikan Kalp Derneği, internet sitesinde sağlıklı kalp için gereken 7 faktörü açıkladı.


Buna göre sigarayı bırakarak, sağlıklı beslenip, tansiyon ve kolesterol seviyelerini kontrol altında tutarak uzun ve sağlıklı yaşamak mümkün. Milliyet'in haberine göre, derneğin internet sitesinde ayrıca, kullanıcıların kalp sağlıklarının ne durumda olduğunu görebilecekleri bir test de yayımlandı. Dernek, birçok insanın sağlığını olduğundan daha iyi sandığını, araştırmaların kalbini sağlıklı sanan Amerikalıların yüzde 54’ünün kalp krizi riskine sahip olduğunu gösterdiğini belirtti.

Derneğin başkanı Dr. Clyde Yancy, sitedeki tavsiyelere uyan 50 yaşındaki çoğu insanın kalp-damar hastalığı geçirmeksizin 40 yıl daha yaşayabileceğini ifade etti.

Amerikan Kalp Derneği’ne göre uzun ve sağlıklı yaşamak isteyenlerde bulunması gereken 7 özellik şöyle:
* Hiç sigara içmemiş olmak veya sigarayı en az 1 yıl önce bırakmış olmak.
* Vücut kütle endeksinin 25’in altında olması. (Vücut kütle endeksi, boy uzunluğunun metre olarak karesini alıp, ağırlığın bu sayıya bölünmesiyle hesaplanıyor)
* Haftada ortalama en az 150 dakika hafif veya 75 dakika ağır egzersiz yapmak.
* Şu beslenme tavsiyelerinden en az 4’ünü yerine getirmek: Günde 4 defa yarım kâse meyve veya sebze yemek, haftada 100 gram balık tüketmek, haftada 1 litreden fazla şekerle tatlandırılmış içecek içmemek, günde 3 kere veya daha fazla zengin lifli tam tahıl yemek, günde 1.500 miligramdan az tuz tüketmek.
* Toplam kolesterolün 200’ün altında olması.
* Tansiyonun 120/80’in altında olması.
* Açlık kan şekerinin 100’ün altında olması

Kanserde yeni umut!

Genleri taşıyan kişilerin önceden tespit edilirse kanser oluşmadan önlem alınabilecek...


Kalıtsal meme ve yumurtalık kanserine yatkınlık yapan BRCA1 ve BRCA2 adlı iki genin, erkeklerdeki prostat kanserine yatkınlığa de neden olduğu, bu genleri taşıyan kişilerin önceden tespit edilmesi halinde, hastalık oluşmadan bazı önlemlerin alınabileceği bildirildi.

Prostat kanserine yatkınlık yaptığı belirlenen BRCA1 ve BRCA2 genlerinin genetik geçişlerini incelemek üzere bir araya gelen 20 ülkeden bilim insanları arasında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı öğretim üyeleri Prof. Dr. Güven Lüleci ve Yrd. Doç. Dr. Esra Manguoğlu da yer aldı.

Yrd. Doç. Dr. Manguoğlu, bilim insanlarının, IMPACT (Identification of men with a genetic predisposition to prostate cancer: Targeted) adı verilen çalışmada, ülkelerindeki erkeklerde prostat kanseri riskine karşı bu genlerin taşıyıcısı olup olmadıklarını araştırdıklarını bildirdi. Bu çalışmada, erkeklerdeki prostat kanserinin genetik yatkınlığına bakıldığını anlatan Manguoğlu, prostat kanserine yatkınlığa neden olduğu belirlenen BRCA1 ve BRCA2 genlerinin incelendiğini ifade etti. Bu genlerin aynı zamanda kadınlarda meme ve yumurtalık kanserlerine yatkınlığa neden olduğuna işaret eden Manguoğlu, ''Eğer bu genleri taşıyan kişiler önceden bilinirse, yaşam tarzlarını değiştirerek, bir takım önleyici tedbirler alarak ya da devamlı kontrol takipleri ile hastalık oluşmadan önlem alınabilir'' diye konuştu.

Manguoğlu, yakın akrabalarında bu hastalıkları taşıyan kişilerin kendilerine başvurarak bu geni taşıyıp taşımadıklarını belirleyebileceklerini sözlerine ekledi.

AA

Yeni çift kelepçelendi!

Evlenenler polis olunca, nikah töreni de böyle ilginç olur...

Gaziantep İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli Tuba Demirel ve Orhan Aslan çiftinin düğün törenlerinde, Gaziantep Emniyet Müdürü Halil Yılmaz, yeni çiftleri bir birlerine kelepçeledi.

Şahinbey Nikah Salonu'nda düzenlenen nikah törenine, Gaziantep Emniyet Müdürü Halil Yılmaz, Çevik Kuvvet'ten Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Mustafa Çavuş, Emniyet personeli ve evlenen çiftlerin yakınları katıldı. Yapılan nikah töreni ardından kısa bir konuşma yapan Gaziantep Emniyet Müdürü Halil Yılmaz, yeni çiftlere ömür boyu mutluluklar dileyerek, "Bugün burada genç çiftlere, ömür boyu karşılaşacakları tüm zorlukları ve tüm mutlulukları hep birlikte yaşayacakları yepyeni bir hayatın ilk adımlarını atmaları nedeniyle, onları bu mutlu günlerinde yalnız bırakmamak için burada bulunmaktayız.

Biz polisler çok büyük bir ailenin fertleriyiz. Tüm polis teşkilatı olarak iyi günde kötü günde hep birlikte tek vücut halinde yaşadığımızı iftiharla ifade ediyor, yeni çiftlere ömür boyu mutluluklar diliyorum. Evlilik müessessinin sembolü sayılan evlilik cüzdanını da Türk toplumunun kabul gördüğü 'yuvayı dişi kuş yapar' inancıyla gelin hanıma takdim ediyorum" dedi.

Emniyet Müdürü Halil Yılmaz, konuşmasının ardından gelin ve damadı bir birlerine kelepçeleyerek mutluluk diledi. Emniyet Müdürü Yılmaz, kelepçenin anahtarlarını da çiçeği burnunda geline verdi.

Törenin ardından genç çiftlere bir sürpriz de meslektaşları Çevik Kuvvet polislerinden geldi. Kelepçelenen çift, mesai arkadaşlarının copları altından geçerek nikah salonundan ayrıldı. Tören, gelin ve damadın tebrikleri kabul etmesiyle sona erdi.

İHA

Böyle bir olay görülmedi!

Örümcek ısırdıktan sonra sigara tiryakiliğinden kurtuldu...

Van'ın Gevaş ilçesinde örümcek tarafından ısırılan Hüsrev Tanrıtanır'ın (41) hayatı değişti. Günde 2 paket sigara içen Tanrıtanır, örümcek ısırdıktan sonra sigarayı tiryakisi olduğunu unuttu.

Edinilen bilgiye göre, Gevaş Devlet Hastanesinde temizlik görevlisi olarak çalışan Tanrıtanır, hastanenin kazan dairesinde çalıştığı sırada örümcek tarafından ısırıldı.

Karadul cinsi örümcek tarafından ısırıldığı belirlenen Tanrıtanır, kaldırıldığı Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde gördüğü tedavinin ardından taburcu edildi.

Örümcek ısırması sonrası Tanrıtanır'ın hayatındaki ilginç değişiklikler yaşandı. Günde 2 paket sigara içen Tanrıtanır, yaşadığı olay sonrası tiryakilikten kurtuldu. Yaşadığı hafıza kaybı nedeniyle sigara içtiğini dahi hatırlamayan Tanrıtanır, alacak ve vereceklerini de unuttu.

Yaşadıklarını AA muhabirine anlatan Tanrıtanır, örümceğin ısırmasının ardından tüm dengesinin bozulduğunu ifade ederek, şunları söyledi:

''Örümcek ısırdıktan sonra bilincimi kaybetmişim. Arkadaşlarım, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesine götürmüşler. Orada tedavi altına alındım. Beni ısıran örümceği de üniversiteye götürüp incelediler ve karadul cinsi olduğunu belirlediler. Tedavimin ardından taburcu edildim. Olaydan önce günlük 2 paket sigara içerdim olayın ardından yaşadığım hafıza kaybı nedeniyle sigara içtiğimi de hatırlamadım. Şimdi sigara içmiyorum.''

Hafızasını kaybettiği için alacaklarını ve borçlu olduğu kişileri de unuttuğuna dikkati çeken Tanrıtanır, şöyle konuştu:

''Örümceğin ısırmasının ardından evde de aylarca tedavi gördüm. Bu süre zarfında hastaneye ve eve gelen yakınlarımı, eşimi, çocuklarımı kimseyi tanımıyordum. Beni tedavi eden doktor ve hemşirelerin simasını da bir gün sonra unutuyordum. Bu süre zarfında beni ziyarete gelen çok kişi oldu. Bazıları borcum, bazıları da alacağım olduğunu söylüyordu. Fakat ben kimseyi tanımadığım ve hafızamı yitirdiğim için hiçbir şey hatırlamıyorum.''

Tanrıtanır'la birlikte görev yapan Aydın Ok ve Naim Esin de örümcek ısırması sonrasında Tanrıtanır'ın çok tuhaf hareketler yaptığını belirterek, dört kişinin Tanrıtanır'ı zapt etmekte güçlük çektiğini anlattılar.

EŞİ MEMNUN

Yıldız Tanrıtanır ise eşinin hastanede ayıldığı zaman kendisini tanımadığını ve bundan dolayı büyük endişe duyduğunu belirterek, şunları söyledi:

''Hastaneden taburcu oluncaya kadar sıkıntılı günler geçirdik. Olaydan sonra en çok sigarayı bırakmasına sevindim. Zaten astım hastasıyım. Hem çok kötü sigara kokuyor, hem de çok içiyordu. Sürekli evde kavga ediyorduk. Şimdi çok mutluyum. Hatta 'iyi ki örümcek onu ısırmış' dediğim de oluyor.''

HAFIZA KAYBININ NEDENİ

Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahi Servisi Ana Bilim Dalı Başkanı Bülent Özbay, Tanrıtanır'ın hastaneye ilk geldiğinde oksijen yetersizliği sorunu bulunduğunu belirterek, şunları söyledi:

''Hastanın solunum yolları daraldığı için pozitif basınçlı vantilatör adını verdiğimiz cihazlar ve maskeyle solunumuna yardımcı olduk. Üst solunum yolunda bir daralma olduğu için oksijensiz kaldı. Anında müdahale yapmamıza rağmen hastaneye getirilinceye kadar geçen evrede oksijensizliğe bağlı olarak hafıza kaybı yaşamış. Ayrıca bu örümceğin zehrinin vücutta kalıcı bir etkisi var mı? Bu konuda doğrusu çok bilgi sahibi değiliz. Ama oksijensiz kalan hastalarda bu gibi sorunlar, hafıza kaybı olabiliyor. Kalıcı bir bozukluk hafıza bölgesinde gerçekleşmiş olabilir.''

KARADUL BÖCEĞİ


En zehirli örümceklerden olduğu bilinen Karadul tarafından ısırılan bölge hissizleşene kadar kişi ısırıldığını anlamayabiliyor. Böceğin ısırmasının sinir merkezine direkt etki yaparken, ısırmanın şiddetli kramplara, göğüste sıkıntıya ve 24 saatten sonra solunum zorluğuna yol açıyor. Karadulun sokmasıyla beyne oksijen az gitmesinden dolayı soktuğu kişide hafıza kaybı yaşanmasına da yol açabiliyor.

AA

Türklerin ilginç fantezileri

"10 kadından 8’i fantezileri olduğu için suçluluk duyduğunu ifade ediyor."

2 bin 100 kişinin katıldığı, katılımcıların yüzde 62’sinin erkek, yüzde 38’inin kadın olduğu araştırmanın sonuçlarına göre Türk kadını ve erkeği en çok asansörde seks yapmayı arzuluyor. En sevilen 15 fantezi arasında tecavüz ise 6. sırada yer alıyor.

Avrupa Cinsel Sağlık Birliği Başkanı İrem Hattat, araştırma sonuçlarına göre her iki cinsin de fantezilerini paylaşmakta güçlük çektiğini belirtiyor. Vatan'da yer alan habere göre; Özellikle kadınların eşlerine özel fantezilerini açamadığını ve bu gizli düşünceleri yüzünden suçluluk hissettiğini söyleyen Hattat, “10 kadından 8’i fantezileri olduğu için suçluluk duyduğunu ifade ediyor. Her ne kadar fantezileri utanç verici bulsa da çoğunluk en tahrik edici fantezisini partneriyle paylaşmaktan heyecan duyacağını söylüyor. İnsanlar gizli cinsel yaşamını paylaşmak istiyor, ama bundan korkuyor” diyor.

İŞTE İLGİNÇ FANTEZİLER:

Asansörde seks
Striptiz seyretmek
Arabada seks
Denizde/ havuzda seks
Uçakta seks
Tecavüz
Açık havada seks
Komşuyla seks
Ünlü biriyle seks
Partnerle birlikte seks yapan birilerini izlemek
Grup seks
Erkekler için Slav ırkından, kadınlar için zenci biriyle seks
Web kamerasıyla internet üzerinden karşılıklı striptiz

20 Ocak 2010 Çarşamba

Gebelikte şekere dikkat!

Hamilelerde şeker hastalığı görülme oranının yüksek...


Gebelerde şeker hastalığı görülme oranının yüksek olduğunu belirten uzmanlar, anne adaylarını test yaptırmaları ve dikkatli olmaları konusunda uyarıyor.

Bursa Zübeydehanım Doğumevi Başhekimi Op. Dr. Özer Kutlu, gebelerde daha önceden şeker hastalığı olması olasılığının yüzde 1 olduğunu kaydetti. Gebelerin yüzde 3-5'inde ise şeker hastalığının gebelik sırasında ortaya çıktığına dikkat çeken Dr. Kutlu, bunların önemli bir kısmının gebelik sonrası gerilediğini ifade etti. Gebelikte plasentadan salgılanan bazı hormonların insülin etkisini bozarak şeker hastalığına yol açtığını vurgulayan Kutlu, "Kan şekerinizin diyet ve fiziksel aktivite ile düzenlenememesi durumunda insülin tedavisi başlanması gerekebilir. Gebelikte ağızdan şeker ilaçları kullanılamaz. Bu ilaçlar bebeğe zararlı olabilir." dedi.

Daha önce şeker hastalığı olmayan bir kadına 24-28 haftalar arasında şeker tarama testi yapması gerektiğini belirten Kutlu, bu testin bozuk çıkması durumunda daha ayrıntılı testler yapılarak gerçek şeker hastalığını araştırılacağını, risk gurubunda olan gebelere daha erkenden ayrıntılı testler uygulanacağını ifade etti. Kutlu, '30 yaş üstü gebeler, şişmanlar, ailesinde şeker hastalığı olan kişiler ve daha önce 4 kilonun üzerinde doğum yapmış olan gebelerin risk gurubunda olduğunu belirterek, şekerin ortaya çıkaracağı sorunları şöyle sıraladı:

"Düşükler, ölü doğumlar, ani bebek ölümleri, gebelik hipertansiyonu, bebekte bazı anormallikler, iri bebek, doğum sonrası bebeklerde solunum yetmezliği, doğum sonrası bebeklerde kan kalsiyum ve şekerinde ani düşmeler. Gebelik şeker hastalığı genellikle doğum sonrası gerileyecektir. Ancak yüzde 50 olasılıkla ileri yaşlarınızda tekrar karşınıza çıkabilir."

Sonraki gebeliklerde de yüzde 50 olasılıkla tekrarlayabileceğine dikkat çeken Kutlu, şu önerilerde bulundu: "Risk gurubunda iseniz dikkatli olunuz. Verilen diyete dikkatle uyunuz. Doktorunuzla sıkı işbirliği içinde olunuz. Fiziksel olarak aktif olunuz. Kontrollerinizi aksatmayınız."

CİHAN

Artık onlar 'hayır' diyor!

Sekse "hayır" diyen ve libido krizi yaşayan erkeklerin sayısı gün geçtikçe artıyor...

Araştırmalara ve uzmanlara göre erkek cinselliği büyük bir tehdit altında! Men's Health Forum'un hazırladığı ankette; 18 ve 59 yaş arasındaki erkeklerin yüzde 15'i sekse olan ilgilerinin azaldığını itiraf ediyor.

Geçtiğimiz yıl evlilik ve ilişki terapistlerine seksten soğuduğu için başvuran erkeklerin sayısında ise yüzde 40'lık bir artış görülüyor, işin ilginç yanı; fiziksel herhangi bir problemlerinin de olmaması! Günümüz erkeği ise sinsi bir virüs gibi yayılan libido krizinin eşiğinde, ciddi bir tehlike ile karşı karşıya kaldığının henüz farkında değil!

Erkekler seksten neden soğudu?

Uzmanlardan bazıları kadınların modern toplumdaki rolünün; erkeklerin cinsel isteksizlik yaşamasına sebep olabileceğini savunuyorlar. Cinsel ihtiyaçlarının farkında olan ve cinselliği geçmişe oranla daha özgürce yaşayan günümüz kadını; yatak odasında da dominant olmak isteyince karşısındaki erkeğe kendini daha zayıf hissettirebiliyor. Erkek ise cinsel egosuna aldığı darbe ile başarısız olma korkusu ile karşılaşıyor ve bir süre sonra böyle riskli bir mücadelenin içinde yer almak istemiyor.

Aile terapistleri bazı erkeklerin seksten kaçınmasının en büyük nedenlerinden birinin başarısızlık sendromu olduğunu düşünüyor; "Kadınların seksten beklentileri, erkeklerin gözünü korkutabiliyor. Erkek, kendisinden umduğu ya da kendisinden beklenen performansı gösteremediğinde cinsel isteksizlikle karşı karşıya kalıyor. Yatakta istediği performansı gösteremediği zaman da bu durumun tekrarlanma endişesi ile kendini bilinçsiz bir cinsel perhize sokabiliyor. Zira tekrarlandığı zaman bir sorunu olduğunu söylemek zorunda kalabilir ve bunu söylemeye henüz hazır olmayabilir."

Yataktaki en büyük düşman: Stres!

Yatakta başarısız olma korkusunun yanı sıra modern hayatın hızı ve iş dünyasının stresli koşuşturması da erkek libidosunu ciddi şekilde tehdit eden faktörlerden... Cinsel enerjinin, erkeklerin kendilerini rahat ve mutlu hissettikleri zaman ortaya çıktığı göz önünde bulundurulduğunda; günümüz koşullarının böyle bir rahatlığa çoğu zaman izin vermediğini bir gerçek! Erkeklerin günlük hayatlarında karşı karşıya kaldığı stres ve depresyon; cinsel isteksizliğe sebep olabiliyor. Yaşam enerjisini işyerinde tüketen ve uzun saatler boyunca çalışan erkekler, evde eşleriyle gittikçe uzaklaşan ilişkiler kurmaya başlıyorlar. Depresyona giren ve stres altında kalan erkek; yaşam enerjisini yitirdiğini düşünüyor ve genel bir isteksizlik hali içine giriyor. Cinsel yaşam da bundan hızlı bir şekilde etkileniyor...

Gerçek dışı cinsel imajlar

Kimi zaman erkeklerin cinsel performansıyla olduğu kadar kendi vücutları ile ilgili güvensizlik yaşamaları da libidolarının düşmesine neden olabiliyor. Tıpkı kadınlar gibi erkekler de medyada yer alan kaslı ve fit vücutları; kendi vücutları ile karşılaştırıp sonu hayal kırıklığı ile biten bir yarışma psikolojisine girebiliyorlar. Bunun yanı sıra medyanın mükemmeliyet üzerinde kurduğu baskı da kadın vücutları üzerinden erkekleri de tuzağa düşürebiliyor. Televizyonda ya da dergilerde seks sembolü olarak yansıtılan kadınları görmeye alışan erkekler; bir süre sonra beraber oldukları partnerlerim beğenmemeye başlıyorlar.

Krize son verin!

Libido krizine neden olan faktörler her ne olursa olsun; gündelik hayatta çoğu erkeği tuzağına düşürebiliyor. Peki ya bu sinsi hastalığın çözümleri neler? Cinsel isteksizlikle ilgili kulaktan kulağa yayılan tedaviler; yanlış sonuçlara sebep olabiliyor. Uzmanlar, böyle bir durumda mutlaka profesyonel bir yardım alınması gerektiğini söylüyor. Seks hormonlarının, cinsel gücü artırdığı söylenen afrodizyak besinlerin; depresyon ilaçlarının ve sakinleştiricilerin ise libidoyu canlandırmak için yarasız tedavi yaklaşımları olduğunu belirtiyor. Cinsel iletişimleri kısıtlı, aralarında rahat konuşamayan, cinsel isteklerini ifade edemeyen çiftlerde iletişimi artırmaya yönelik bir egzersiz olan cinsel sözcük oyunu ve cinsel yaşamları kısıtlı çiftler için cinsel eylemler listesi hazırlama; etkili çözüm yöntemleri arasında yer alıyor. Bunların dışında gevşeme ve fantezi kurma; birlikte erotik öyküler okumak ve erotik filmler izlemek gibi cinsel materyal kullanımı da yararlı tekniklerden.

İstek nasıl artırılır?

Uzmanlara göre, kişilerin kendi cinsel enerjileri ile ilişki içinde olmaya dikkat etmeleri önemli. Kadın ve erkeğin sadece seks odaklı olmadan cinsellikleri yaşamaları için fırsatlar yaratmaları da önemli. Birbirine gün içerisinde dokunmak, uzun uzun öpüşmek ve birlikte banyo yapmak gibi cinsel enerjisi açığa çıkaracak fırsatlar önemsenmeli. Tüm bu tedavi önerileri ile birlikte atılacak en önemli adım, erkeklerin kendi kendilerine karşı dürüst olmaları ve problemlerini görmezden gelmeyerek kabul etmeleri...

Cinsel isteğiniz azaldığı zaman koşarak ya da hızlı tempoda yürüyüş yaparak kendinizi fiziksel olarak zorlayın. Sporun ardından vücudunuzda salgılanan hormonlar, bedeninizle barışık olmanızı sağlayacak ve cinselliğe olan ilginizi artıracaktır.

Beklentilerinizde gerçekçi olsun! Yatakta işler yolunda gitmediği zaman bu durumu ti'ye almak; kendiniz gibi partnerinizin de rahatlamasını sağlayacaktır. Her zaman her konuda mükemmel olamazsınız!

Hayal gücünüzü kullanın! Evlilik ve ilişki terapistleri, seks hayatınızı renklendirmek için size heyecan veren fantezileri keşfetmenizi öneriyor. Bunun için hayal gücünüzü devreye sokmanız yeterli olacaktır. Bir ilki gerçekleştirin ve partnerinize kadınların da ilgisini çekebilecek erotik bir film izlemeyi teklif edin. Bakarsınız bu deneyim aranızdaki kıvılcımı ateşlemeye yeterli olur!

Cinsel ilişkinin kendiliğinden gelişen, spontane bir deneyim olduğu düşüncesini bir kenara bırakın. Ne zamandır size uğramayan seks dürtüsünü beklemekten yorulduysanız; bir an önce kontrolü ele geçirin ve gereken ortamı siz yaratın. Partnerinize alacağınız seksi bir hediye ve geçireceğiniz romantik bir gece, libidonuzu canlandırmak için iyi bir fırsat!

Erkeklerin çoğu, seksi sadece cinsel organlarıyla bağdaştırır. Oysa vücuttaki diğer erojen bölgeler de cinsel isteği artırmaya yardımcı olur. Cinsel tatmin söz konusu olduğunda, vücudunuzun diğer bölgelerine de konsantre olun.

Seks üzerine konuşmak her ne kadar çiftler için çoğu zaman pek kolay olmasa da problemleri görmezden gelmek ve yokmuş gibi davranmak daha da kötü sonuçlara yol açabilir. Yataktaki gerilimi yumuşatmak için partnerinizle konuşun ve nelerin sizi heyecanlandırabileceğini anlatın. Gece birlikte eğlenmeye çıkın! Tek düze sürülen gündelik yaşam, çiftler arasındaki elektriğin azalmasına neden olabilir. Arada sırada değişiklik yaparak gece dışarı çıkın.

Partnerinizi her gün evde gördüğünüz halinden farklı olarak dışarıda görmek; ona olan ilginizi ve heyecanınızı kamçılayabilir. Profesyonellerden yardım alın! Libido eksikliğini hafife almayın ve gelip geçici bir durum yerine bir sağlık problemi olduğunu kabul edin. Evlilik ve ilişki terapistleri ile psikologlar; size bu konuda yardımcı olacaklardır. Eğer libido eksikliği hayatınızın bir parçası olmaya başladıysa; en kısa sürede profesyonellerden yardım alın.

Yatağınızı ısıtmaya geliyorlar!

Ünlü oteller zinciri Holiday Inn'den görülmemiş hizmet...

Ünlü oteller zinciri Holiday Inn'in İngiltere'deki şubelerinde kalan müşterilere geceleri rahat uyuyabilmeleri için görülmemiş bir hizmet sunuluyor.

Otelde konukların yataklarını onlar girmeden önce ısıtmakla görevli çalışanlar bulunuyor. Gazeteport'ta yer alan habere göre uyku tulumları giyen görevliler, konuklar yorganın altına girmeden önce yatağı ısıtmaları için gönderiliyor.

Holiday Inn sözcüsü Jane Bednall, bunun 'yatakta dev bir sıcak su şişesinin olması gibi bir şey olduğunu' söylüyor.

Edinburgh Uyku Merkezi'nden Doktor Chris Idzikowski de uygulamanın faydalı olacağı görüşünde:

"Uykunun gecenin başında vücut sıcaklığı düşmeye başlarken başladığına dair çok sayıda bilimsel kanıt bulunuyor. Bu düşüş eller, yüz ve ayaklardaki damarların genişlemesi ve sıcaklık kaybının gerçekleşmesiyle meydana geliyor. Aşağı yukarı 20 ila 24 derece sıcaklıktaki bir yatak, uykuya geçiş süreci için iyi bir başlangıç olur. Soğuk bir yatak uykuya geçişi zorlaştıracaktır."

Beş dakikalık ücretsiz yatak ısıtma hizmeti Londra ve Manchester'daki şubelerde ocak sonu uygulamaya konulacak

Migrene yeni çözüm

Yeni yöntem, baş ağrısının şiddetini, süresini ve sıklığını azaltıyor...

Davranış Bilimleri Enstitüsünün (DBE), travma sonrası stres bozukluklarının tedavisinde kullanılan EMDR yönteminin migren hastalarının sorunlarını hafiflettiğini tespit ettiği bildirildi.

Enstitüden yapılan yazılı açıklamada, psikolojik bir yöntem olan EMDR'nin (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) baş ağrısının şiddetini, süresini ve sıklığını azalttığının anlaşıldığı belirtildi.

Geliştirilen yeni bir proje ile migren ve gerilim tipi gibi birincil baş ağrısı çekenlerin derdine çare bulunduğu vurgulanan açıklamada, panik atak, fobiler, depresyon gibi pek çok psikolojik sorunun tedavisinde etkin bir şekilde kullanılan EMDR'nin klinik deneyim ve gözlemler sonucu baş ağrılarının tedavisinde de kullanıldığı belirtildi.

EMDR yöntemi uygulanan kişilerin baş ağrılarının da anlamlı derecede azaldığını gören enstitü uzmanlarının özel bir protokol geliştirerek akademik bir çalışma başlattıkları aktarılan açıklamada, bu çerçevede özel bir hastanede nörolog Dr. Başak Gürpınar gözetiminde tedavi gören migren hastalarıyla bir çalışma yapıldığı ifade edildi.

Açıklamada, yapılan çalışmada EMDR yöntemi ile hastaların baş ağrılarının şiddetinde, sıklığında, süresinde ve ağrı kesici kullanımlarında istatistiki olarak belirgin bir azalma gözlendiğine dikkat çekildi.

Açıklamada görüşlerine yer verilen DBE Kurucu Başkanı Emre Konuk, uygulamanın EMDR yönteminin yenilikçi bir tarzda yorumlanması olduğunu ve elde ettikleri başarının kısa bir süre içinde yurt dışında da ilgi gördüğünü belirtti.

Emre Konuk, Türkiye'de kronik baş ağrısının erkeklerin yüzde 10'unda, kadınların ise yüzde 22'sinde görüldüğüne, yarattığı iş gücü kaybının da aynı oranlarda olduğuna dikkati çekti.

Baş ağrılarının travmatik ya da stres verici bir yaşam olayının ardından başladığını ve sonrasında da tetiklendiğini vurgulayan Konuk, araştırmaya katılan migren hastalarıyla ortalama 8-12 EMDR seansı yapıldığını kaydetti.

Konuk, EMDR uygulanan hastaların tedavi öncesi kullandıkları ağrı kesici sayısının ayda ortalama 140 olduğunu, bu rakamın üç ay sonra 20'ye, ağrı nedeniyle acil servislere başvurma sayısının ise ortalama 24'ten 3'e düştüğünü bildirdi.

AA

13 Ocak 2010 Çarşamba

10 yıl sonra tekrar ayakta!


Türkmenistan'da yaşayan ve kas erimesi nedeniyle eklemlerindeki büzüşme sonucu 5 yaşından beri yatağa mahkum olan Davud Abdllayev (15), yakınlarının tavsiyesi ile geldiği Kayseri'de tedavi edildi.

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Karaoğlu, yaptığı açıklamada, 5 yaşından sonra hiç yürüyemeyen Abdllayev'in her iki kalça, diz ve ayak bileğinde aşırı şekil bozukluğu ile büzüşme gibi sorunlar tespit ettiklerini bildirdi.

Abdllayev ailesinin uzun süredir çeşitli tedavi seçeneklerini deneyip olumlu sonuç alamadıklarını anlatan Karaoğlu, şunları söyledi:

''Davud, ilk geldiğinde kalça ve diz eklemlerinde 100 derece kadar kıvrık bir biçimde sabit şekil bozukluğu vardı. Ameliyatta her iki kalça, diz ve ayaklara 6 saat süren tek seansta 8 operasyon yapıldı. Ameliyattan çıktığında annesi Davut'u olması gereken bir boyda ve ayaklarını normal düz uzanmış şekilde görünce gözyaşlarını tutamadı. Ameliyat sonrası Davud'a 15 gün kadar rehabilitasyon ve yara bakımı yapıldı. Dikişleri alındıktan sonra hastanın iki ay kadar ameliyatla düzeltilen kemiklerinin kaynaması ve tendonlarının iyileşmesi için Türkmenistan'a dönmesine izin verdik. Geri döndüğünde yürümesi için destek cihazları yapıldı ve ilk denemede başarı ile yürüttük.''

Davud'un yürüteç kullanarak yürüdüğünü ve çok yakında koltuk değnekleri yardımıyla başkasının desteğine muhtaç olmadan yürümesinin mümkün olabileceğini bildiren Karaoğlu, fizyoterapistlerden oluşan bir ekibin Davud'a yürüme egzersizleri yaptırdığını kaydetti.

AA

Kas erimesi hastalığı nedeniyle yürüyemen çocuğa tek seansta 8 ameliyat yapıldı...

Neştersiz gençleşebilirsiniz!


Yeni bir neştersiz gençleşme yöntemi olan notox ile vücudunuza herhangi bir yabancı madde enjekte edilmeden pürüzsüz bir cilde sahip olmanız mümkün. Üstelik mimiklerinizi de kaybetmeden!

Botoksa ciddi bir rakip olan ve şu sıralar Amerika' da oldukça yaygınlaşan no-tox, ciltteki kırışıklıkları ortalama iki yıl içinde azaltıyor, cilde herhangi bir toksik madde enjekte edilmediği için de daha sağlıklı kabul ediliyor. Global Furrow Relaxation (GFX) adıyla da bilinen bu yöntemin FDA onayı altı ay önce alındı. Özellikle iki kaş arasındaki bölgeyi hedefleyen bu yöntem, kaşların kalkık görünmesini sağlarken alındaki yatay kırışıklıkların ise azalmasına yardımcı oluyor.

ALIN MİMİKLERİ

Yapılan araştırmalara göre genellikle ilk yaşlanma belirtileri kaz ayağı diye tanımladığımız göz ve dudak çevresinde meydana geliyor. Daha sonra ise alında... Ancak günlük hayatında fazla mimikli konuşan kadınlarda alındaki kırışıklıklar, kaz ayağından daha önce de ortaya çıkabiliyor. Bu durumda botoks gibi uygulamalara baş vuruluyor. Oysa birçok kadın cildine yabancı madde enjekte edilmesinden aslında rahatsız! No-tox ise tam tersine toksinlerden uzak durmak isteyen kadınlar için özel olarak geliştirilmiş bir yöntem.

Marie Claire'de yer alan habere göre; no-tox yönteminde kullanılan GFX radyofrekans aslında kardiyologların yıllardır kalp hastalarına uyguladığı bir tedavi yöntemi. Kalp atışları düzensiz olan hastalarda radyofrekans ile kalp kaslarına dokunup kalbin daha düzenli atması sağlanıyor. Dermatologlar da ince bir sondaj yöntemiyle aynı yöntemi yüze uyguluyorlar. Ancak bu işlemde kalp kasları yerine yüz kasları hareketsizleştiriliyor. Dahası herhangi bir enjeksiyona gerek kalmadan arzu edilen gençleşme elde edilebiliyor. Burada amaç radyofrekans dalgaları kullanarak kaşlarınızın çatılmasına neden olan kasları dondurmak.

No-tox' ta diğer neştersiz operasyonların aksine cilt dışarıdan değil, derinin alt tabakasından tedavi ediliyor. İşlem yüzdeki diğer kasları kesinlikle tahrip etmeden gerçekleştiriliyor. Böylece alnınız gerginleşiyor, iki göz arasındaki sinirler tahrip edilerek kaşlar arasındaki rahatsız edici kırışıklıklar azaltılıyor ve daha genç bir görünüm elde ediliyor. Üstelik birçok kadının arzuladığı kalkık kaşlara mimiklerinize zarar vermeden de sahip olmanız mümkün oluyor. Notox uygulaması yapan dermatologlar, bu yönteme bir tür tamamlayıcı olarak cilt masajları da gerçekleştiriyorlar.

CİLT İÇİN SPOR MERKEZİ

No-tox uygulamasında kullanılan GFX radyofrekansta elle kullanılan ve çatalı andıran iki sivri uçlu bir iğne kullanılıyor. İğne içerisine elektromasaj ile cildin alt tabakasına yerleştirilen ve gerginleştirici etki gösteren bir serum yerleştiriliyor. Lokal anesteziyle gerçektirilen bu yöntemde, cilde zarar vermeden ince bir iğneyle kaş kenarlarına ya da alına, kırışıklıkların miktarına göre ayarlanan dozda radyofrekans termal enerji veriliyor. Dermatologlar önce iğne ile nabzın atmadığı doğru sinirleri buluyor ve ardından bu sinirlerin olumsuz yönde çalışmasını engelliyorlar. Sinirleri bloke etme işlemi iki saniye sürerken, asıl uygulama ortalama bir buçuk saat sürüyor. Ancak burada dikkat edilmesi gerekilen önemli bir unsur var! Notox uygulaması yapacak dermatologun sinir sistemleri ve kasların işlevsellikleriyle ilgili ciddi bir eğitim görmüş olması gerekiyor. Uygulama sırasında doğru sinirleri bularak bloke etmek her şeyden önemli.

Kadınlar için yeni bir fırsat olan notox' un cilt altındaki kasların ilerleme kaydetmesi için birden çok fazla seçeneği bulunuyor. Amerika' da no-tox alanında uzman olan Dr. Ildi Pekar; uygulama sırasında hastaya göre ayarlarda değişiklik yaptığını dile getiriyor ve no-tox' un cilt için özel olarak hazırlanmış bir jimnastik salonunu andırdığını belirterek ekliyor; ''Spor salonuna gittiğinizde eğitmenler, kaslarınızın sağlıklı bir şekilde güçlendirmesi için size özel bir program hazırlarlar. Dikkat ederseniz bu programlarda kaslarınızın çalıştırmak için hep farklı ağırlıklar kullanırlar. Her gün beş kilo kaldırmanız sağlıklı değildir. Benzer bir durum cilt için de geçerli. '' Eğer cildiniz mimik yapamayacağınız kadar gerginleştirilirse, yüz kaslarınız tamamen hareketsiz kaldığından beyin tarafından çalıştıklarını unutmaya programlanıyorlar, bakışlarınız ifadesizleşiyor ve doğal olmayan bir görünüm ortaya çıkıyor. Bu yüzden belli bir oranda mimik yapmanız da doğallık açısından çok önemli. No-tox' un amacı da istediğiniz yüz ifadelerini rahatlıkla gerçekleştirmenize yardımcı olmak. 2000 ila 3000 dolar arasında değişen fiyatıyla notox, ifadenizi kaybetmeden genç kalmanızı hedefliyor. Doğallığa dönüş yapan Hollywood yıldızları sayesinde ise şu sıralar oldukça popüler.

Botoksun rakibi no-tox, ciltteki kırışıklıkları ortalama iki yıl içinde azaltıyor...

Objektif karşısında çırılçıplak!


22 yaşındaki oyuncu model, "Sports Illustrated" Dergisi için bikini yerine boyayla poz verdi
Hollywood’un en seksi kadınları arasında gösterilen Ashley Greene, vücudunda rengârenk bikini çizimleriyle poz verdi.

"Alacakaranlık" filminde bir vampiri canlandıran Ashley Greene'den seksi pozlar...

6 Ocak 2010 Çarşamba

Dünyanın en pahalı el çantası

Bu çanta dünyanın en pahalı el çantası ama aynı zamanda çok da küçük, bir elinize rahatça sığar. İçine bir ruj ve kredi kartından başka ne sığdırabilrisiniz bilmiyorum. Elbette kullanış bakımında kısıtlı özelliği onu pahalı yapmıyor, onu farklı kılan japon mücevher tasarımcısı Ginza Tanaka tarafında platin ve pırlantadan yapılmış olması.

Anlaşılan üzerindeki 2182 tane pırlantayla o bir çantadan ziyade bir mücevher, aksesuar olarak tasarlanmış. Çantanın sapı çıkartılıp kolye veya bilezik olarak kullanılabiliyor. Aynı zamanda önünde bulunan damla şeklindeki pırlanta da broş olma özelliğine sahip

Fiyatı mı? Tam 1 milyon sterlin.

O da 'melek' olacak


Güzel manken Tuğçe Kazaz kilosusu korumak için bugünlerde spor salonlarından çıkmıyor...


İtalya’da modanın kalbinin attığı Milano şehrine yerleşen güzel manken Tuğçe Kazaz, yeni yıl hedefini belirledi. Kazaz, 2010’da Bar Rafaeli, Alessandra Ambrosio, Miranda Kerr, Heidi Klum, Gise e Bündchen, Adriana Lima gibi Victoria’s Secret’ın meleklerinden biri olarak podyuma çıkmak için var gücüyle çalışacak.

Spor salonundan çıkmıyor

Bağlı olduğu dünyaca ünlü Fashion Model ajansının desteğini de alan Tuğçe Kazaz ‘melek’ olabilmek için işe kilosundan başladı. HaberTürk'te yer alan habere göre Kazaz, 49 olan kilosusu korumak için bugünlerde spor salonlarından çıkmıyor. Bu arada güzel mankenin kilosunu korumak uğruna yediklerini kustuğu, bu yüzden de bulimia hastalığına yakalandığı söyleniyor.

Sıfır beden modası bitti mi

2010, daha iri ve daha kıvrımlı yani daha gerçek kadınların yılı olacak...




V Magazine 14 Ocak'ta piyasaya çıkacak olan sayısını 'kıvrımlı' ve 'kalıplı' kadınlara ayırdı. Derginin 'beden' özel sayısında birbirinden iri ve güzel mankenlerin verdiği pozlar yer alıyor.

Dergi için Norveçli moda fotoğrafçısı Solve Sundsbo'nun objektifine poz veren iri mankenler Gucci'nin mayo ve bikinilerinden Agent Provocateur'un iç çamaşırlarına kadar zayıf makenlerin giydiği her şeyi giydi.

Hatta Tara Lynn üzerinde sadece ince topuklu stilettolarıyla çırılçıplak objektif karşısına geçti. Bakalım derginin başlatacağı bu akım nasıl yankı bulacak...

2010 yılına iri bedenler mi yoksa sıfır bedenler mi damgasını vuracak?

3 Ocak 2010 Pazar

Kurtarıcı 'akıllı sandalye'


Bel ve boyun ağrılarının giderilmesi için "akıllı sandalye" geliştirildi...


Özellikle uzun süre masa başında görev yapan ofis çalışanlarında sık görülen bel ve boyun ağrılarının giderilmesi için ''akıllı sandalye'' geliştirildi.

Sandalyenin üç yöne farklı hareket özelliği ve çeşitli sensörleri bulunuyor. Kişi uzun süre oturuyorsa veya uzun süre yanlış oturuyorsa sandalye sensörleri bu hatayı algılayıp harekete geçiyor. Bu durumda ya kişi kalkıp çalışmaya ara veriyor, ya da kalkmak istemezse sandalye omurgayı hareket ettiriyor.

Türkiye Fizyoterapistler Derneği Başkan Yardımcısı Murat Dalkılınç, uzun süre masa başında hareketsiz çalışılmasının vücudun özellikle bel ve boyun kısımlarında ağrıya yol açabileceğini söyledi.

İş yerinde, evde ve okulda gün boyu bilgisayar kullanmak zorunda kalan milyonlarca kişinin ağrı, gerginlik ve uyuşma gibi şikayetlere neden olan ciddi sağlık problemleri yaşadığını belirten Dalkılınç, ağrıların bir süre kronikleşebildiğini ve kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkileyebildiğini ifade etti.

Dalkılınç, çalışma koşullarının değişmediği takdirde şikayetlerin yinelendiğini ve tedavinin uzun sürebildiğini dile getirerek, sürecin ekonomik anlamda da hem devlet, hem kişinin bütçesine maddi yük bindirdiğini bildirdi.

Modern çağın olmazsa olmaz gereksinimlerinde birinin bilgisayar kullanımı olduğunu vurgulayan Dalkılınç, ''Bilgisayar kullanımı, sağlık problemlerine neden olabilecek ergonomik riskler içermektedir. Çünkü, bilgisayar kullanımı oturur pozisyonda uzun süre hareketsiz kalmayı gerektirir'' diye konuştu.

PROJE DESTEK BEKLİYOR

Dalkılınç, projenin tüm aşamalarının tamamlanarak üretim aşamasına hazır hale geldiğini ifade ederek, ''Sandalyenin üretilerek kullanıma sunulmasıyla birlikte uzun vadede bel ve boyun ağrılarına ilişkin şikayetlerde ciddi azalma olacaktır'' dedi.

Akıllı sandalyenin özellikleri hakkında bilgi veren Dalkılınç, şunları kaydetti:

''Akıllı sandalyenin görünümü diğer sandalyelere benzese de temel özelliği bizi hareket etmeye yönlendirmesidir. Sandalye, sahip olduğu ilginç özellikler sayesinde kullanıcının oturma şekli ve süresine göre uyarı verebilecek özelliktedir.

Sandalyenin üç yöne farklı hareket özelliği ve çeşitli sensörleri var. Kişi uzun süre oturuyorsa, uzun süre yanlış oturuyorsa sandalye sensörler ile bu hatayı algılayıp harekete geçiyor. Bu durumda ya kişi kalkıp çalışmaya ara veriyor, ya da kalkmak istemezse sandalye onun omurgasını hareket ettiriyor. Kan dolaşımı artarak kişinin yorulan kaslarına taze kan ulaştırılıyor ve eklemlerin bu hareketle dinlenmesi sağlanıyor.''

Projeni tamamlanabilmesi için üretici firmadan destek alınması gerektiğini ifade eden Dalkılınç, ''Eğer AR-GE ve tasarım yapabilen bir üretici firmanın desteği olursa proje rahatlıkla hayata geçebilir. Projeye Türkiye'de destek bulunamaması halinde yurt dışındaki firmalardan birisine devredilecek'' diye konuştu.

Dalkılınç, projenin noter tarafından onaylandığını ve en kısa sürede patent almak için başvuruda bulunulacağını bildirdi.

AA

Bloomsbury modası geliyor


20'li yılların efsanevi düşünürler topluluğu Bloomsbury; bu kez modaya da yön veriyor


Matematik, ekonomi, edebiyat ve sanat alanlarında çığır açmış kişilerin özgürlükçü düşünceleri, birbirlerinin yaratıcılıklarını besleyen tartışma ve toplantıları, aşkları ve ihtirasları...

20. yüzyılın ilk yarısında; Londra Bloomsbury yakınlarında, birlikte yaşayan, çalışan, üreten, araştıran, eğlenen ve tartışan kolektif bir arkadaş ve akraba topluluğuydular... Edebiyat, estetik, eleştiri, ekonomi, feminizm, cinsellik ve barışçıl politika ile ilgileniyorlardı. Oluşturdukları parkı andıran büyük bahçelerini sanatlarının uzantısını oluşturan heykeller süslüyor, yine söz konusu bahçede roman, eleştiri, biyografi ve bilimsel yazılar yazıyor, birlikte çay ve içki partileri düzenliyor, konuklarını ağırlıyor, fotoğraf çekiyor, resim yapıyor ve eşsiz sohbetleri ile giderek efsaneleşiyorlardı. Virginia Woolf, John Maynard Keynes, E.M Forster, Lytton Strachey, Duncan Grant, Vanessa Bell gibi tanınmış üyeleri bir yana Aldous Huxley, Katherine Mansfield, TS Eliot, Leydi Ottoline Morrell ve William Butler Yeats gibi yazarlar da, ağırladıkları entelektüeller ve sanatçılar arasındaydı. Bu ütopik topluluk; yenilikçi ve avant-garde düşünce tarzlarının getirdiği yaşam anlayışları ve giysi kodlarıyla bu kez sezon modasına referans oluşturuyorlar.

Duncan Grant'in, modellerini resmederken üzerlerine almasını istediği kadife pelerinleri zaman zaman bizzat kendisinin giydiği ya da topluluğa sempati duyan kadınlara hediye ettiği günlerden; ünlü kadın oyuncuların zarif omuzlarını süsleyen pelerinlerin zirve yaptığı bugünlere... "Birçok kadın oyuncunun hayali; düşünsel, sanatsal ve estetiksel gelişimini artıracak entelektüel bir çevrenin içinde var olmak değil midir zaten?' diye soruyor Anna Sui ve ekliyor; "Bloomsbury sadece giysi kodları açısından değil, bir simge olarak Virginia Woolf ve dostlarına duydukları hayranlığın da dışavurumu.". H2'de yer alan habere göre; tasarımcı bir sonraki koleksiyonunu, Bloomsbury'nin art-deco stilinden ve Birinci Dünya Savaşı sırasında topluluğun en renkli simalarından yazar Lytton Strachey ile sevgilisi ressam Dora Carrington'ın aşkının konu edildiği Carrington filminden yola çıkarak kurgulayacağını da itiraf ediyor. Öyle ki; bu amaçla Virginia Woolf'un bir zamanlar tutkulu bir aşk yaşadığı kadın yazar ve şair Vita Sackville-West'in Londra'daki evini ziyaret etmeyi, Vanessa Bell'in kitaplarını incelemeyi, eski dergileri karıştırmayı ve diğer topluluk üyelerine dair sayfalarca not tutmayı kendine görev edindiğinin de altını çiziyor. Yalnızca Anna Sui mi? Christopher Bailey, Virginia Woolf'un rafine estetik anlayışına, Karl Lagerfeld ise aynı dönemin ünlü kadın oyuncularından Belle Brummel'in dandy yaklaşıma kattığı femininen vurguya duyduğu hayranlıktan söz ediyor sık sık...

20'li yılların ruhunu daha iyi özümseyebilmek ve bu çarpıcı dönemi 70'lerle birleştirmek için Ken Russell'ın Women in Love, The Boy Friend ve heykeltıraş Henri Gaudier-Brzeska'nın hayat hikâyesinin konu edildiği Savage Messiah'ı defalarca izleyen, bununla da yetinmeyip Edward Gorey'nin skeçleri ile baskılarını dahi inceleyen Nicole Farhi; "20'lerin kubist yaklaşımını, o art deco estetiği biraz da klasik İngiliz çizgileri katarak modernize etmeye çalışıyorum" diyor. Farhi hemen hemen her koleksiyonunda; özellikle de gündüz giyilebilecek parçalarda Bloomsbury bilgeliğini yaşatmaya çalıştığını da sözlerine ekliyor. Kaşmirin hayat verdiği toz pelerinler, fistolu etek uçları, büyük düğmeler, gevşekçe bağlanan kemerler, Mary Jane ayakkabılar, ekose elbiseler, el yapımı heybeler, tasarımcının 2007 yılı Kış koleksiyonun da ana hatlarını oluşturuyordu... Bugünlerde bir kez daha kitaplara düşkün, feminen giyinse de cardigan'ları, pelerinleri, uzun etekleri, flanel pantolonları ve pelerinimsi paltoları ile söz konusu kadınsı etkiyi maskülen ayrıntılarla dengelemeye çalışan neo Bloomsbury fashionista'lara rastlıyoruz.

"Belli bir araştırma ve gözlem sonucunda gardırobumuza ulaşan tasarımların ayrıcalığını hissetmek istiyorum ben de. Kendine ait bir odaya sahip olmak kadar kendine ait bir gardırop oluşturmak da çok önemli. Bu kadını özgürleştirir... Virginia Woolf ve yakın arkadaşları moda figürü olmaktan çok özgür düşünce figürüydüler. O dönemin kadınları giyinmediler, düşünceyi giyilebilir kıldılar. Önemli olan da budur" diyor ünlü oyuncu Nicole Kidman ve ekliyor; "Tüvit pantolon ceket takımlar seyahatler içindi, kocaman çengelli iğneli çantalar, pamuklu gömlekler, tüylü küçük şapkalar ise beş çaylarının. Bloomsbury gibi düşünceye hizmet eden bir toplulukta dahi bu eksantrik kurallar yıkılmak üzere geçerliliğini koruyordu. Leydi Ottoline Morrell'in amber yüzükleri, yumuşacık Paul Poiret elbiseleri dahi belli bir derinliğin izlerini taşır."

Freud çevirileri okuyan, kendini tekrar eden insan doğası, içsel var oluş ve Virginia Woolf'un günlüklerinde de kaleme aldığı gibi estetik sorgulamalar ile ilgilenen düşünürler topluluğu, bohem bir İngliz rapsodisi yaşıyordu. "Yaşam tarzları daima tasarımın özünü oluşturur" diyor Christopher Bailey ve ekliyor; "Bloomsbury'e öykünmek için ele birkaç kitap almak, bir çift gözlük takmak ya da bir pelerinin içine gizlenmek de yeterli olamaz. Döneme öykünebilirsiniz, üyelerinin yaşam tarzlarının uzantılarını arayabilirsiniz, ancak Bloomsbury'i üzerinizde taşımak için okuduğunuz gibi giyinmek zorundasınız." Peki ya siz? Okuduğunuz gibi giyinmeye hazır mısınız?

2010'un IN ve OUT'ları


2009'u yolcularken bunlara da veda edersek kendimizi "OUT" olmaktan kurtarmış oluruz...


Yılın ikinci gününde neleri 2009'da bırakmanız, neleri 2010'a taşımanız gerektiğini biliyor musunuz?

İşte size Sabah gazetesinden Tülin Kermen'in derlediği 2010'un IN ve OUT'ları...

Hermes, Chanel çanta OUT; 'no name', yani isim yapmamış markalar IN.
Anjelique ve Reina OUT, Public IN.
Zımbalı giysiler OUT, payetli giysiler IN.
İstinye Park'taki Masa OUT, yine İstinye Park'taki Bej IN.
Elif Şafak'ın 'Kağıt Helva' adlı kitabı OUT,
Mazhar Alanson'un 'Mazhar Olmak' kitabı IN.
New Balance OUT, New Balance for Nine West Sneaker IN.
Obama OUT, yeni arayışlar IN.
Bodrum, Çesme yaz kış OUT; Cunda, Assos IN.
Kırmızı oje OUT, Chanel'in siyaha yakın bordo renkteki 'diabolique' rengi IN.
Deri blazer ceketler OUT, Belstaff marka deri ceketlerin her modeli IN.
Klasik ajandalar OUT, Oğuzhan Ceyhan'ın 2010 Astroloji Ajandası IN.
Psikologlara danışmak OUT, koçlara danışmak IN.
Digitürk OUT, Apple Tv-Apple IN (Bu aleti televizyona bağlıyorsun, ABD'de yayınlanmış en son dizi ve filmleri, kredi kartın ile satın alabiliyor veya kiralayabiliyorsun)
'Jurassic Park' OUT, 'Avatar' IN.
Herkesin ayağında Ugg görmekten ugggggh geldi OUT, ille de ayağınız sıcak olsun istiyorsanız, Rubber Duck IN.
Lady Gaga dinlemek OUT; Pixie Lott, The Gossip dinlemek IN.
Beyonce OUT, Rihanna IN.
Kaz tüyü paltolar OUT, kaz tüyü yelekler IN.
80'ler artık OUT, onun dışında her dönem IN.
Angelina Jolie-Brad Pitt çifti OUT, Sienna Miller-Jude Law çifti IN.
Tiffany&Co anahtar koleksiyonu OUT, Midnight Express pleksi takılar IN.
Yarasa kol OUT, vatka IN.
Elbise OUT, tulum IN.
Nişantaşı OUT; Asmalımescit, Galata, Şişhane IN.
Beyaz şarap OUT, rose şarap, şampanya IN.
Kuş gribi OUT, domuz gribi IN.
Lcd TV OUT, led TV IN.
Kriz psikolojisi OUT, olanı kabullenmek IN.
Çok tüketmek OUT, karbon ayak izi IN.
Duffy dinlemek OUT, Daniel Merriveother dinlemek IN.
Toywatch saatler OUT, Retro, Casio Hublot saatler IN.
Iphone OUT, Android IN.

Batı OUT, doğu IN.

Kota sığmak seksten daha iyi


Kadınlar ile ilgili yapılan araştırmada ortaya çıkan çarpıcı sonuçlar herkesi şaşırttı...


Kellogs'un kadınlara özel ürünü "SPECIAL K" markası tarafından yapılan arıştırmada çarpıcı bir sonuç ortaya çıktı.

Araştırmaya katılan kadınlar, kot pantolonlarının içine girebildiklerinde yaşadıkları mutluluğun seksten aldıkları hazdan çok daha iyi olduğunu belirttiler. Kadınların yüzde 35'i eski kot pantolonlarına sığabildiklerinde kendilerini bulutların üzerindeymiş gibi hissettiklerini söylediler.