21 Aralık 2009 Pazartesi

Folik asit tabletlere dikkat


Folik asit tabletleri alanlarda kanser ve kalp damar hastalığı riski yüksek.


Hacettepe Üniversitesi İç Hastalıkları ve Medikal Onkoloji Uzmanı, Kanser Epidemiyolojisi Bilim Uzmanı Prof. Dr. İsmail Çelik, her gün yüksek dozda folik asit (folat) içeren vitamin tableti alan kişilerde, kanser ve kalp damar hastalığına yakalanma riskinin yüksek olduğu bildirdi.

Prof. Dr. İsmail Çelik, ACS'nin (American Cancer Society) tanımına göre, ''kanserden korunmak için tek ve geçerli beslenme önerisinin, günde en az 5 porsiyon meyve ve sebze içeren, yağdan düşük, lifçe yüksek diyet tüketilmesi ve kırmızı etin haftada birden fazla yenmemesi şeklinde olduğunu'' dile getirerek, bunun dışındaki bir beslenme programının ve vitamin takviyesinin zararlı olduğunu kaydetti.

Yiyeceklerden alınan folik asitin kanserden koruyucu etkisi olduğunu vurgulayan Çelik, ''Her gün yüksek dozda folik asit içeren vitamin kullanan kişilerde kanser ve kalp damar hastalığı riski yükselmektedir'' dedi.

SONUÇLARI YENİ ORTAYA ÇIKTI

Prof. Dr. İsmail Çelik, bazı çalışmalarda folik asitin felç ve kalp hastalığı riskini azalttığı ve kalın bağırsak kanserini engelleyici bulguları nedeniyle ABD, Kanada ve Şili'de un, ekmek ve bunun gibi bazı gıdaların içerisine folik asit eklendiğini söyledi.

Folik asit takviyesinin, ABD'de ilk olarak 1996'da ekmeklere eklendiğini ve uygulamanın 1998'den sonra zorunlu hale geldiğini anlatan Çelik, şunları kaydetti:

''Yapılan incelemeler sonucunda 2 yıllık bir kullanım sürecinin geçmesinin ardından 1998'de ülkede kolon kanserine yakalan kişi sayısında artış tespit edildi. Kanada'da ve Şili'de 2000 yılında kolon kanseri vakalarında artış saptandı. Şili'de de beyaz unun içine zenginleştirilmiş folik asidin eklenmesi uygulaması zorunlu kılındıktan sonra, kolon kanserine yakalanma oranı özellikle 45-64 yaşlarındakilerde 1.5, 64 yaş üstündekilerde 2 kat olarak saptandı.

2009 yılında gıda takviyesi yapılan bu ülkelerde kalın bağırsak ve prostat kanserlerinde yüzde 200'e varan artışlar tespit edildi. 2009 yılının ortalarından itibaren sayıları gittikçe artan çok sayıda bilimsel araştırmada, folik asidin yüksek dozlarının normal hücreler yanında kanser hücrelerinin çoğalmalarını kolaylaştırdıkları ve arttırdıkları ortaya çıktı.''

Çelik, Norveç'te de geniş kapsamlı yapılan bir klinik çalışma sonucunda ''Folik asit takviyesi alan erkeklerde prostat kanserine yakalanma oranının 3 kat fazla tespit edildiğini'' ifade etti.

Prof. Dr. İsmail Çelik, sadece hamilelerde folik asit takviyesinin verilmesinin uygun olduğunu ve endişe duyulmaması gerektiğini söyledi.

Türkiye Fırıncılar Federasyonu Başkanı Halil İbrahim Balcı da, Türkiye'de üretilen ekmeklerin içerisinde folik asit takviyesi bulunmadığını bildirdi.

AA

Kansere karşı yeni formül


Uzmanlar, kaserden korunmak için 'mağara insanı' formülünü öneriyor.


Antalya'nın Serik ilçesine bağlı Belek Turizm Merkezi'nde Hacettepe Üniversitesi öncülüğünde düzenlenen 3. Prevantif Onkoloji Semineri'nde ''kanserden korunmayla'' ilgili konular masaya yatırılıyor.

Sempozyum Başkanı Prof. Dr. İsmail Çelik, Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer ve Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü, Prevantif Onkoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mutlu Hayran ile basın toplantısı düzenledi. Prof. Dr. Çelik, basın toplantısında, kanserden korunmak için sempozyumda belirlenen bulguları paylaştı. Kanserin çoğunlukla yaşam tarzı kökenli olduğunu belirten Çelik, ailevi kanserlerin (genetik) tüm kanserlerin binde birinden daha az olduğunu söyledi.

Tütün ve alkol kullanımı, fazla kilo, fiziksel aktivite yetersizliği ve enfeksiyonların tüm kanser nedenleri arasında yüzde 95'lik kısmı kapsadığını vurgulayan Çelik, ''Tütün kullanımı her çeşit kanseri artırır. Tüm kanserlerin yaklaşık yarısının nedeni tütün ve tütün mamulleri kullanımıdır. Şişmanlığın, çoğu kanser çeşidini artırdığı gözlenmiştir'' dedi. Alkolün kanseri tetiklediğini, ''az miktarda olsa bile'' alkolün kansorejen etkisi gösterdiğini ifade eden Çelik, alkolün özellikle sigarayla kullanıldığında kanserojen etkisinin daha fazla olduğunu belirtti. Basın organlarında kanserden korunmada çeşitli beslenme şekilleri önerildiğini, ancak bunların çoğunun bilgi kirliliği oluşturduğunu anlatan Çelik, şöyle konuştu:

''Kanserden korunmak için tek ve geçerli beslenme önerisi, günde en az 5 porsiyon meyve ve sebze içeren yiyecekler tüketin. Düşük yağlı, lifçe yüksek besinler tercih edin. Kırmızı et, haftada birden fazla yenmemeli. Bu öneriye bir kelime eklemek ya da çıkarmak doğru değildir.''

MAĞARA İNSANI FORMÜLÜ

Kanserden korunmak için ''mağara insanı'' yaşam biçimini öneren Prof. Dr. Çelik, mağara insanında neden kanser görülmediğini şu şekilde açıkladı:

''Sigara içmezdi ve çevresinde de sigara içilmezdi. Ne bulursa onu yerdi. Vitamin hapı, takviye gibi diyet kandırmacalarına maruz kalmazdı. Yiyeceğini bulmak için saatlerce koşturur, egzersiz yapardı. Alkol kullanmazdı. Güneş ışığından korunmada modern insana göre daha dikkatliydi. Güvenli cinsel yaşam konusunda daha şanslıydı.''

Üniversite bünyesinde Sigara Bırakma Ünitesi kurduklarını ve bıraktırma oranlarının Avrupa ve ABD'nin çok üstünde olduğunu bildiren Çelik, şöyle devam etti:

''Sigarayı bırakmak için hiçbir yaş geç değil. Tütün ve tütün mamullerini kullanan kişinin hemen bırakma girişiminde bulunması ve bunun için tescilli sigara bırakma merkezlerinden yardım alması gerekmektedir. Sigara hem fiziksel hem psikolojik bağımlılık yaptığından destek almadan bırakılması zordur.''

Çelik, Sigara Bırakma Ünitesine son 2 yılda 574 başvuru olduğunu, bu kişilerde sigarayı bıraktırma oranının yüzde 60'a ulaştığını söyledi.

KANSER HAKKINDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR

İsmail Çelik, bilgi kirliliği nedeniyle kamuoyunda kanserle ilgili birçok ''efsanenin'' dolaştığını vurguladı. Üç yıldır düzenledikleri sempozyumlarla doğru bilgiyi elde etmeye çalıştıklarını ve bunları toplumla paylaştıklarını belirten Çelik, şunları söyledi:

''Soyanın içindeki kadınlık hormonu olan östrojene benzer maddeler, yüksek dozda alındığında meme ve rahim kanserlerine yol açabilir. Ceviz, fındık, fıstık gibi zararsız olduğu, kolesterol içermediği söylenen yağlı gıdaların (zeytinyağı dahil) çok miktarda alınması şişmanlatır.

Domates, brokoli ve lahana gibi gıdaların yüksek miktarlarda tüketilmesinin kanserden koruduğuna dair veriler yeterli değildir. Aspartam ve sakarin gibi yapay tatlandırıcıların kansere neden olduğu bilgisi ispatlanmamıştır. Kahve tüketiminin kansere neden olduğu ve yeşil çayın kanserden koruduğuna dair bilimsel bulgu yoktur. Genetiği değiştirilmiş gıdaların, kanser riskini artırdığına dair bilimsel bulgu yoktur. Hazır gıdalardaki katkı maddelerinin, uygun oranlarda kaldığı takdirde kanser yapıcı etkisi mevcut değildir.''

YİYECEKLER İLAÇ DEĞİLDİR

Yiyeceklerin ilaç olmadığına değinen Prof. Dr. Çelik, hekim önermediği sürece gıda takviyesinde bulunulması ya da beslenme şeklinin değiştirilmesinin uygun olmadığını vurguladı. Bitkilerin, meyve ve sebzelerin bilinçsiz tüketilmesinin yarardan çok zarar verebileceğini anlatan Çelik, bilinçsiz tüketimin çeşitli organlarda hasara yol açabileceğini ve kanser dışında başka hastalıkların oluşmasına zemin hazırlayabileceğini bildirdi, şöyle devam etti:

''Vitamin takviyesi ve kapsüllerinin kanserden koruma etkisi yoktur, aksine kanseri tetiklediğini gösteren çalışmalar mevcuttur. Havuçta da bulunan beta-karoten maddesinin fazla alınması, sigara bağımlılarında akciğer kanseri riskini artırabilmektedir. Yapılan bir araştırmada, sigara içenlere beta-karoten tableti verildiğinde, ölüm oranlarının arttığı belirlenmiştir. Bu havucun tüketilmemesi anlamı taşımaz, aksine sigara içenlerin sigarayı bırakmaları daha yaşamsaldır. Havuç günlük gıda alımı içinde taze olarak yenilebilir ve böyle tüketildiğinde kanserden koruyucudur.''

CEP TELEFONU İLE İLGİLİ VERİLER YETERSİZ

Cep telefonu kullanımına bağlı kanser gelişimi konusunda verilerin yetersiz olduğuna, kullanımının kısıtlanmasına dair bilimsel öneri de bulunmadığına işaret eden Çelik, şunları kaydetti:

''Sadece ABD, Belçika ve Tayvan'ın belli bölgelerinde yeryüzünün derin katmanlarından içme suyuna karışan arseniğin uzun süre tüketilmesinin kanser yapıcı etkileri tanımlanmıştır. Türkiye'deki içme suyunda arsenik düzeylerine ait bilgiler yetersizdir. Arseniğe maruz kalma, arsenikle çalışanlarda, önemli miktarda şarap içenlerde, ahşap içeren evlerde yaşayanlarda ve geçmişte arsenik içeren pestisit kullanılan çiftliklerde yaşayan kişilerde olabilmektedir. Doğum kontrol hapları ve menopoz sonrası hormon replasman tedavisinin (menopoz öncesinde vücutta üretilen dişilik hormonlarını takviye etme veya yerine koyma tedavisi) hem kanser hem de kalp rahatsızlıkları açısından önemli yan etkileri vardır. Bu nedenle kesinlikle doktor tavsiyesiyle alınmalıdır.''

ÖNEMLİ OLAN KANSERİ ÖNLEMEK

Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer de kanserin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu belirterek, ''Ancak önemli olan kanserin oluşmasını önlemektir'' diye konuştu. Kanser oluşumunda sigaranın etkisine değinen Tuncer, sigara bağımlılığının da hastalık olarak görülmesi ve tedavi edilmesi gerektiğini ifade etti. Kişi iradesinin sigarayı bırakmada çok az etkili olduğunu anlatan Tuncer, ''İradeyle şeker, yüksek tansiyon nasıl yok edilemiyorsa sigara bağımlılığı da yok edilemez. Gelecekte sigara üreticileri taammüden adam öldürmek suçlamasıyla yargılanabilir'' dedi.

Kapalı mekanlarda sigara içilmemesi ve dumansız hava sahası uygulamalarına yönelik bazı kişi ve kurumların yürütmeyi durdurma davası açtıklarını belirten Tuncer, "Sigarayla pazarlık, kanserle pazarlıktır. Bu yüzyılda 1 milyar insan sigaradan ölecek'' dedi. Tuncer, SGK'nın sigarayı bırakma tedavisinde kullanılan ilaçları da ödeme kapsamına almasını istedi.

Gelecekteki kanser profilini annelerin belirleyeceğini ifade eden Tuncer, bebeklerin 2 yıl anne sütüyle beslenmesinin, ilk 6 ayda ise sadece anne sütüyle beslenmesinin çok önemli olduğunu, emzirmenin meme kanserinin oluşmasını da önlediğini kaydetti.

AA

Emboli hastaları sevinecek


Akdağ, dramatik kişisel bir olaydan yola çıkarak, çok önemli bir sağlık sorununa el attı..


Kronik akciğer hipertansiyon (Akciğer embolisi) hastası emekli teknisyen Ekrem Eroğul, Türkiye'de 10 yıldır süren tedavisine rağmen sağlığına kavuşamayınca, Anayasa'da güvence altına alınan 'yaşama hakkı' için Sağlık Bakanlığı'nın kapısını çaldı. Bakan Recep Akdağ'ın girişimiyle, Almanya'da Kerckhoff Clinik Tıp Merkezi'nde görev yapan Prof. Dr. Eckhard Mayer'e gönderilen Eroğulu, burada gerçekleştirilen başarılı bir operasyonun ardından sağlığına kavuşarak yurda döndü.

Eşi Pervin ve kızı Ekin'i de yanına alarak Bakan Akdağ'a teşekküre giden Ekrem Eroğlu'nun, bakanlık merdivenlerini koşar adım çıkması Akdağ'ı bile şaşırttı. Akşam'da yer alan habere göre; kendisi de bir hekim olan Bakan Akdağ, emekli teknisyendeki inanılmaz değişimi görünce, bu ameliyatın Türkiye'de de yapılması için düğmeye bastı. Bakan Akdağ'ın talimatı ile harekete geçen Türkiye'nin sayılı uzmanlardan Türk Toraks Derneği Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Metintaş, Akciğer Embolisi hastası binlerce kişiye umut olacak müjdeli haberi çok yakında verecek.

Hamile kalmanın en iyi yolları


Hamile kalmak istiyorsanız bunları mutlaka uygulayınız.


Bazı kadınlar hiçbir doğum kontrol yöntemine başvurmadan kolayca hamile kalır. Kimileri içinse hamile kalmak, zahmetli ve sıkıntılı bir dizi yöntem, prosedür ve test anlamına gelebilir.

Hamile kalma denemelerine yeni başladıysanız ya da bunu bir süredir deniyorsanız, bu konuyla ilgili bazı önemli noktaları bilmekte fayda var. Kadın doğum uzmanlarının önerilerine birlikte göz atalım.

Sık Sık Seks Yapın

Bu, üzerinde durmaya gerek olmayan bir şeymiş gibi görünebilir ama özellikle heyecanlı çiftler için en sık gözden kaçırılan konudur. Yumurtlama döneminizi bilmiyorsanız ya da adet kanamalarınız düzensiz oluyorsa, her gün seks yapmak eninde sonunda işe yarayacaktır.

Yumurtlama Dönemlerinizi Not Edin

Adet kanamalarını 28 günde bir, düzenli geçiren kadınlar için yumurtlama tarihi adet başlangıcından 14 gün sonradır. Eğer bu döneminizi düzenli geçirmiyorsanız, yumurtlama zamanınızı tespit edebilen yumurtlama araçlarından yararlanabilirsiniz.

Yumurtlama zamanını tespit eden birçok aygıt, idrarınızda bulunan Lüteinik hormon seviyesini ölçer. LH, yumurtlamadan 36 saat önce artmaya başlar ama aygıtların çoğu bunu 24 saat öncesine kadar saptayamaz. Adet kanamaları düzenli olan bir kadın, adet başlangıcından sonraki dokuzuncu veya onuncu günde idrarını test etmelidir. Böylece hormon artışındaki değişiklik dönemini kaçırmamış olur.

Vücut ısınızı kontrol ederek de yumurtlama zamanınızı tespit edebilirsiniz. Normal vücut ısınız yumurtlamadan 24 saat önce yarım derece düşer; yumurtladıktan sonra tekrar normale döner. Yalnız dikkat etmeniz gereken bir nokta var: vücut ısısı hastalıklar yüzünden de düşebilir. Bu yüzden sadece bu tekniğe güvenmekten kaçının.

Yumurtlamadan Önce Daha Çok Seks Yapın

Hormonlarınızın tavana vurduğu gün ve sonraki 2 gün boyunca bol bol seks yapın. Sperm uterusun içinde 24 saatten 48 saate kadar yaşayabilir. Yani, yumurtlama başlamadan önce orada hazır bulunan spermin yumurtayla birleşmesi için yeteri kadar zamanı vardır.

Seks Yaparken Eğlenin

Unutulmaması gereken en önemli şey, seks yaparken eğlenmektir. Rahat ve neşeli olduğunuzda ya da kendinizi iyi hissettiğinizde vücudunuz da daha formda olur.

Kendinize Zaman Tanıyın

Yumurtlamayla ilgili yaşadığınız problemlerin çözüme kavuşması ve vücudunuzun hamileliğe hazırlanması biraz zaman alabilir. Bu konuda sakın yalnız olduğunuzu düşünmeyin. Yapılan araştırmalara göre bebek sahibi olmak isteyen birçok kişinin hamile kalması yaklaşık 6 ay kadar sürüyor ve aralarından sadece % 85'i o yıl içinde bebek sahibi oluyor.

19 Aralık 2009 Cumartesi

Can sıkıcı tablo


P&G yılda 20 binden fazla araştırma yapıyor. Dünyada 5 milyon, Türkiye’de ise 80 binin üzerinde tüketici ile görüşülüyor ve bu araştırmalar için 350 milyon dolar harcanıyor. Vatan gazetesinin haberine göre, Türkiye’de kişisel bakım ve temizlik ürünleri tüketiminde ulaşılan rakamlar Türk insanının kişisel bakım konusunda sınıfta kaldığını da gözler önüne seriyor. Kişiye “Hangi sıklıkta yıkanıyorsun ya da haftada kaç kez dişlerini fırçalıyorsun?” diye sorulduğunda abartılı cevaplar verilse de tüketim miktarları daha farklı bir istatistik ortaya çıkarıyor.

İşte sonuçlar:

- Diş macunu tüketimi kişi başı 70 ml olarak bölgedeki ve gelişmiş ülkelerdeki diğer ülkelerin kişi başı tüketim miktarına göre çok düşük.

- Yılda 4 kişiye 1 diş fırçası ancak satılabiliyor. Hanelerde diş macunu bulunmakla birlikte, fırçalama sıklığı haftada 1.4 kez. Ağız bakımı konusundaki tüketim, Amerika ve Batı Avrupa ülkelerinin sadece 10’da 1’i düzeyinde. Kazakistan’da bile diş macunu tüketimi Türkiye’nin 5 katından fazla.

- Tıraş olma çağında olan erkek başına düşen yıllık tıraş bıçağı sayısı 17. Türk erkeklerinin sakal tıraşı olma sıklığı haftada 2.2 kez. Batı’da tıraş olma sıklığı 6’ya çıkıyor.

- Şampuan kategorisinde yıllık kişi başına düşen şampuan tüketimi 790 ml. İngiltere ve ABD gibi gelişmiş ülkelerdeki tüketim miktarı bunun 2-3 katı seviyesinde. Türkiye bu tüketim miktarı ile ancak Polonya, Rusya ve Suudi Arabistan’daki kişi başına düşen tüketim miktarlarına yaklaşabiliyor.

- Saç kremi kullanımı kişi başına 75 ml ile Rusya’ya benzerlik gösterirken Polonya ve Arabistan’a göre düşük durumda. Saç kremi tüketimi daha gelişmiş ülkelerde çok daha fazla tüketilmektedir.

- Saç boyası tüketimi de yine Türkiye’de düşük. Kadın başına yaklaşık yılda yarım paket saç boyası tüketiliyor.

- Deterjan tüketimi Türkiye’de kişi başına 7 kg. Türkiye’de ev hanımları için deterjan neredeyse hayati önem taşıdığı için, Türkiye’nin kişi başına düşen deterjan tüketimi içinde bulunduğu bölgedeki Rusya, Balkanlar, Polonya gibi diğer ülkelere göre daha yüksek. Ancak Amerika, İtalya gibi daha gelişmiş ülkelerin yarısından daha az kişi başı tüketime sahip. Buna rağmen Batı’ya en yakın en iyi istatistik deterjanda görünüyor.

- Bebek başına yılda 400 bebek bezi, yani günde 1 bezden biraz fazla tüketiliyor. Bu tüketim oranı Amerika, İngiltere ve İtalya’ya göre oldukça az.

- Menstruasyon çağında olan kadın başına yılda 45 hijyenik ped düşüyor. Bu oran, Rusya’nın yarısı, Polonya’nın ise yaklaşık dörtte biri kadar.

Öpüşmek yararlı mı


İngiltere'deki Leeds Üniversitesi'nde yapılan araştırmaya göre öpüşmenin insan sağlığı için çok yararlı olduğu da ortaya çıktı. Ancak İngiliz araştırmacılara göre, bu alışkanlık özellikle hamilelikte tehlikeli olan bir bakterinin erkekten kadına geçmesine imkân tanıyor. Tükürük içinde saklanan bakteri ‘Sitomegalovirüs’, normalde çok ciddi bir soruna neden olmuyor. Ancak kadınlarda hamilelik döneminde tehlike oluşturuyor. Doğmamış bebeklerin ölümüne sebep oluyor ya da bebekte sağırlık gibi kalıcı hasarlar bırakıyor. Mikrobun yayılmasına aracı olan öpüşme bir yandan bakteriye karşı bağışıklık kazanmaya da yarıyor. Uzun süre aynı insanla öpüşüldüğünde sitomegalovirüsün yarattığı etkilere karşı bağışıklık sağlanıyor.

Tükürükteki evrim...

Leeds Üniversitesi’nden Dr. Colin Hendrie, ‘Medikal Hipotez’ dergisinde yayımlanan çalışmasında “Belirli bir erkeğin sitomegalovirüsüne karşı bağışıklık kazanmak yine ağızdan ağıza özellikle de erkeğe göre daha kısa olan kadına tükürük akışı ile gerçekleşir. Altı ay boyunca belli bir insanla öpüşmek bu bakteriye karşı bağışıklık sağlar” diyor.

Kısa bir öpücük sırasında kadına çok küçük oranda bakteri bulaşıyor. Öpüşme uzayınca kadın vücudu bu mikroba bağışıklık kazanıyor. Araştırmacılar öpüşerek, genlerin ipuçlarını taşıyan tükürükle evrimsel bir kalite kontrol mekanizması oluşturulduğunu söylüyor.

Uyarı Bir an önce yaptırın


Sağlık Müdürlüğü, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığı tarafından yapılan ortak açıklamada, ebeveynlerden 6 ay ve üzeri çocuklarına domuz gribi aşısı yaptırmaları istendi.

Yapılan açıklamada, "H1N1 gribi salgını hala devam etmektedir. Bu durum, daha önceki yıllardan edindiğimiz tecrübeye göre birkaç ay daha artarak devam edecek. Aşının öncelikle risk grubunda bulunan, müzmin hastalığı olan çocuklara ve bütün çocuklara yapılmasını tavsiye ediyoruz. Sadece yumurta ve önemli lateks alerjisi olan çocuklarda yapılması sakıncalı olabilir. Bu durumdaki çocukların aşılanması için doktora başvurulmalıdır. Gelecek dönemde salgının devam edeceği için aşılanma işleminin bir an önce yapılması hem bağışıklığın erken oluşmasını, hem de salgın riskinin azalmasını sağlayacaktır. 6 ay üzerindeki tüm yaş grubundaki halkımızın aşılamaya destek vermesini talep ediyoruz" ifadelerine yer verildi.

İHA

Dünyanın konuştuğu adam


Bütün dünyanın ilgisini çekerek birçok ülkede geniş haberi yayınlanan Arizona Eyaleti'nde yaşayan David Smith'in kilo sorunları çocuk yaşlarda başladı. Kısa sürede pizza, hamburger, kola sevgisi nedeniyle obez olan Smith, 15 yaşında 133, 21 yaşında 234 kilo ağırlığı ulaştı. Giderek artan kiloları nedeniyle evden çıkamayan David Smith’in 292 kiloya gelince intihar etmeyi düşündüğü, arkadaşlarının ikna etmesi üzerine bir zayıflama kulübüne devam etmeye başladığı belirtildi.

Kendisine önerilen diyet ve egzersiz programını uygulamaya başlayan Smith, giderek zayıflamaya başladı. Günde 5 öğün uygulanan diyet listesiyle David Smith hamurlu yiyeceklerden uzak dururken düzenli egzersiz yaptı. Böylece iki yıl içinde 197 kilo vererek 95 kiloya inen David Smith, en büyük sorunu olan sarkan derilerinin cerrahi müdahalelerle alınmaya başlayaması ile çok mutlu olduğunu anlatırken, "Şimdi aşık olmak istiyorum" dedi.

Başıma geldi, ne yapayım


Rahatsız edici olsalar da menopozda görülen sıcak basmaları aslında aşırı olmadıkları sürece tıbbi bir sorunun belirtisi değil, vücudun doğal hormonal değişimlere verdiği bir yanıttır. Sıcak basmaları çoğunlukla, östrojen düzeyleri düşük bir seviyeye yerleşince, menopozdan sonraki ilk bir ya da iki yıl içinde geçer. Sıcak basmaları günlük yaşamınızı etkiliyorsa bunun çaresi aranmalıdır. “Başıma geldi ne yapayım” demeyin, jinekolog doktorunuzla bu durumu görüşün.

BAZI BASİT ÖNLEMLERLE SICAK BASMASINI ÖNLEYİN

Bazı yaşam tarzı değişiklikleri sıcak basmalarınızı azaltmada yardımcı olabilir, sigara, alkol ve stres sıcak basmalarını artırıcı faktörlerdir:

* Fazla şekerli ve yağlı gıdalarla beslenmek de vücut ısı dengenizi bozabilir, sağlıklı beslenmeye özen gösterin.
* Küçük ve sık öğünler tüketin, böylece büyük öğünlere göre vücudunuz daha az ısı üretecektir.
* Sigara içmeyin.
* Kahveyi azaltın.
* Alkol almayın ya da sınırlayın.
* Vücudunuzu serin tutun, yatak odanızı çok sıcak yapmayın, uyurken çok örtünmeyin, ince örtüler kullanın.
* Birkaç kat olarak gerektiğinde üzerinizden çıkarabile-ceğiniz şeyler giyin.
* Pamuklu veya ipek gibi doğal kumaşları tercih edin.
* Stresinizi azaltın, gerekirse profesyonel yardım alın.
* Düzenli egzersiz yapın.
* Yoga veya benzeri gevşeme tekniklerini öğrenin.

FARKLI NEDENLERLE YÜZÜMÜZ KIZARIR

Sıcak basması gibi rahatsız edici başka bir durum da yüz kızarmasıdır. Utandığımızda, hoş olmayan bir duruma düştüğümüzde, kaygı veya benzeri bir durumla karşılaştığımızda bazılarımızın yüzü kızarır. Aniden oluşan yüksek ısıyı deri yüzeye yakın kan damarlarını genişleterek atmaya çalışır, bunun sonucunda da yüzde ve yanaklarda kızarma oluşur.

Sık tekrarlarsa rahatsız eder

Bu durum sık tekrarlarsa sosyal olarak rahatsız edici durumlara yol açabilir. Yüz kızarması bazen ortada hiçbir sebep yokken de oluşabilir. Yorucu bir hareket, egzersiz, sıcak bir duş, seks gibi yüksek ısı üretilen durumlar sırasında oluşan yüz kızarması, aşırı olmadığı sürece, normal bir reaksiyondur.

Alkol alınması, sıcak içecekler, çok baharatlı yemekler de yüz kızarmasının sık görülen nedenlerindendir. Bazı hazır yemek ve gıdalara, bazı lokanta yemeklerine tat vermesi için konulan “monosodyum glutamat”ın da yüz kızarmasına neden olabileceği söylenir.

Kadınlarda yüz kızarmasının hormonlardan kaynaklanan özel nedenleri olabilir. Örneğin menopoz döneminde östrojen hormonunun yavaş yavaş azalması, yüz kızarması ataklarıyla kendini belli edebilir. Hamilelikte vücuttaki değişen hormon düzeyleri ve kan hacmindeki artış bazı kişilerde yüz kızarmasına yol açabilir.

Bazı hastalıklara işaret edebilir

Enfeksiyona bağlı ateş, çok soğuğa veya sıcağa maruz kalınması, güneş yanması gibi vücut ısısının yükselmesine neden olan her şey yüz kızarması sonucunu doğurabilir.

Ruhsal durumlar da yüz kızarması nedenlerinden biri olabilir. Diyabetten kalp sorunlarına kadar birçok kronik hastalık ve aşırı çalışan tiroid bezi veya iç salgı bezlerinin bazı bozuklukları, tümörler gibi hastalıklar da yüz kızarması nedeni olabilir.

Bazı cilt hastalıkları da yüz kızarmasına yol açabilir, bu konuda dermatolog doktorlar size yardımcı olur.

Yüz kızarması alınan bazı ilaçların yan etkisi de olabilir. Kolesterol tedavisinde yüksek dozlarda kullanılan bir B vitamini olan Niasin de kızarmaya yol açabilir. Bu şikayetlerin normal mi olduğu, yoksa bir sebepten mi kaynaklandığını anlamak için doktorunuza danışıp, onun önerileri doğrultusunda hareket etmek en doğru yoldur.

1 dakikadan az ise 'erken


İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Alıcı, son araştırmaların ışığında, ilişkinin başlangıcından sonra 1 dakika içinde boşalmaya “erken boşalma” dendiğini belirtti.

Amerikan Üroloji Derneği’nin 2004 yılındaki raporuna göre erken boşalmanın tanımı şöyle: “Boşalmanın erkekte ve kadında huzursuzluk yaratacak biçimde, istenenden önce, ilişkinin öncesinde veya hemen başlangıcında olması.”

OLDUKÇA YÜKSEK

Son 10 yılda yapılan çalışmaların ışığında erken boşalma, erkeğin ilişkinin başlangıcından sonraki “bir dakika” içinde boşalması, olarak tarif ediliyor. Erkekler arasında görülme sıklığı oldukça yüksek olan erken boşalmanın tarifi, geçmişten günümüze değişiklik gösteriyor. Geçmişte, “kadının tatmininden önce erkeğin boşalması” erken boşalma olarak tarif ediliyordu; ama bu tanımın süre içermemesi, eksiklik olarak gösteriliyordu. HaberTürk'ten Ceyda Erenoğlu'nun haberine göre; kadının orgazma ulaşması için çok uzun bir süreye ihtiyacı olduğunda (gecikmiş orgazm), erkeğin boşalma süresi normal olsa da bu durumun “erken boşalma” olarak tanımlanması, çiftler arasında yaşanan huzursuzluğun önde gelen nedenleri arasında bulunuyor.

TEDAVİ EDİLEBİLİR


Erken boşalmanın sorun olarak görülmesi için belli aralıklarla tekrarlanması gerekiyor. Prof. Dr. Bülent Alıcı, ender olarak gerçekleşen erken boşalmanın doğal kabul edilmesi gerektiğini söylüyor. Prof. Alıcı, “Çiftlerin ilişkilerinin yarıdan fazlasında erken boşalma oluyor ve bu durum taraflarda huzursuzluk yaratıyorsa tedavi edilmelidir” diyor.

Her 3 erkekten 1’inde var

Dünyada ve Türkiye’de her 3 erkekten biri erken boşalma sorunu yaşıyor. Bu soruna en çok ergenlik çağından 40’lı yaşlara kadar olan dönemde rastlanıyor.

Bengü'den erkeklere tüyolar


Esquire dergisine "Kadınlar hakkında bilmediğiniz 10 şey"i yazan Bengü, erkeklere seslendi: Olduğu gibi görünmeyen, göründüğü gibi olmayan ve hava atmanın dayanılmaz hafifliğine kapılan erkekler, bize çok itici gelir

1- Kadınlar, belli etmeseler de kıskanç varlıklardır. Çünkü seven kadın, mutlaka kıskanır. Kıskanmadığını iddia eden kadın, ya sevmiyordur ya da güçlü olma kaygısıyla, içindeki kıskançlık duygunu bastırıyordur.

2- Bir kadın, sevdiği erkeğin başka bir kadını fiziksel olarak arzulamasından çok, o kadına aşık olmasından korkar. Çünkü fiziksel çekim, anlık; aşk ise çok daha yoğun bir duygudur. Bu yüzden, bir gün başka bir kadına aşık olacağınız düşüncesi, bizi ölesiye korkutur.

3- Birkaç kadın biraraya geldiğinde, son moda ürünler ya da kariyer hakkında sohbet etmez, sadece dedikodu yapar. İşte bu yüzden, bir erkek, bir sürü kadın tarafından çekiştirilmektense borsada kaybetmeyi tercih eder.

4- Olduğu gibi görünmeyen, göründüğü gibi olmayan ve hava atmanın dayanılmaz hafifliğine kapılan erkekler, bize çok itici gelir. Erkek, her koşulda özünü koruyabilmeli ve beklenen biçimde hareket etmeli.

5- Akıllı bir kadın, aldatıldığını hissettiğinde önce emin olmaya çalışır. Elinde kanıtlar olduğunda da, kabullenip, sessizce oturmak yerine, kendi yoluna gitmeyi tercih eder. Aksi davranan kadınların, aklından ve sevgisinden şüphe edin.

6- Çoğu kadın, gelinlik ve evlilik düşleriyle yaşar. Sevdiğimiz erkek, evlilikten bahsettiğinde, ilişkimizin ciddi olduğunu düşünüp, çok mutlu oluruz. Mutlu bir evliliğinizin olmasını istiyorsanız, sevdiğiniz kişiye ilk günkü kadar özenle yaklaşın.

7- Bir erkeğe aşık olduğumuzda, dünya o erkeğin ekseni etrafında dönmeye başlar ve onun dışındaki her şey anlamını yitirir. Ancak zaman geçince, aklımız o pembe dünyadan uzaklaşmaya, ayaklarımız yere basmaya başlar.

8- Aşırı nezaket, ilgi ve şefkat gösterileri düşündüğünüz kadar hoşumuza gitmez. Çok fazla ilgiden ve yapmacık hareketlerden çabuk sıkılırız. Samimi olan, küçük ama içten jestler yapan bir erkek, bizim için daha makbuldür.

9- Kadınların dürüst ve efendi erkeklerden hoşlandıkları, ancak serseri ve rol kesen erkeklere aşık olduğu düşüncesi yalandır. Zira bir erkek, aptalca şovlar yapmadığı, içinden geldiği gibi davrandığı, sahteliğe sığınmadığı sürece tam puan alır.

10- Erkekler ve kadınlar, ayrı dünyaların insanlarıdır. Aynı düşünmeleri, hareket etmeleri, biyolojik ve hormonal olarak mümkün değildir. Bu gerçeği kavrayan erkekler, daha çok sevilir.

Aldatan erkekler dikkat


İngiltere'de yapılan bir araştırmada, hamile kadınların hormonsal değişimleri nedeniyle karşılarındaki insanların ne düşündüğünü daha rahat anlayabildikleri ortaya çıktı.

Araştırmayı yürüten Dr. Rebecca Pearson, Gazeteport'ta yer alan habere göre, hamilelerin çevrelerindeki tüm duyguları rahatlıkla fark edebildiğini belirterek, "Hamile kadınlar diğer hemcinslerine oranla tüm duygulardan daha fazla etkileniyor" diye konuştu.

18 Aralık 2009 Cuma

Kanserin DNA'sı çözülüyor


İngiliz Times gazetesinin internet sitesinde yer alan araştırma haberinde, iki hastanın tümörlerinde bulunan her bir DNA mutasyonunu kataloglayan ayrıntılı genetik haritalar, son 10 yılda kanser araştırmalarında çok önemli mihenk taşı olarak nitelendirildi.

Haberde, Cambridge yakınlarında Wellcome Trust Sanger Enstitüsünde Karsen Genom Projesinde görevli profesör Mike Stratton'un liderliğinde yapılan araştırma sonucunda elde edilen genetik haritalar sayesinde her bir tümörün, şahsına münhasır bir biçimde tedavi edilebileceği kaydedildi.

Profesör Mike Stratton, bulguların, kansere bakış açısını değiştireceğini belirtirken, bilim adamları, 2020 yılına kadar tüm kanser hastalarının tümörlerinin, bunlara neden olan genetik bozuklukları bulmak için analiz edilebileceğini ve analizlerden elde edilen bilgiyle, en çok işe yarayacak tedavilerin seçilebileceğini öngörüyorlar.

Elde edilecek bilgilerin, kansere neden olan DNA hatalarını hedefleyecek güçlü ilaçların geliştirilmesine yol göstereceği ve hastalığın önlenebilmesinin yollarına ışık tutacağı belirtildi.

Nature dergisinde yayımlanan yeni haritaların birinin, küçük hücreli akciğer kanseri hastasına, diğerinin de en öldürücü cilt kanseri türü olan melanom hastasına ait olduğu kaydedildi.

Kanser hastalığının genlerle ilgili olduğu biliniyor. Sigara, radyasyon ve alkol tüketimi gibi çevresel faktörler de hücrelerin kontrol dışı büyümesine neden olan DNA hasarına yol açıyor.

AA

Bulaşıcı değil, dışlamayın


Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serap Öztürkcan, bulaşıcı özellik göstermeyen sedef hastalığına karşı toplumun ön yargılı yaklaşımının, sedef hastalarını olumsuz etkilediğini söyledi.

Prof. Dr. Öztürkcan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ismini vücutta görülen sedef renkli kabuk ve döküntülerden alan sedef hastalığının toplumda görülme sıklığının yüzde 1 ile 3 arasında değiştiğini anlattı.

Hastalık nedeniyle oluşan kızarıklar üzerinde meydana gelen kepekli döküntülerin saçlı deri, diz, dirsek, avuç içi, ayaklar başta olmak üzere vücut genelinde görülebildiğini vurgulayan Prof. Dr. Öztürkcan, ''Bazı durumlarda hastalığa eklem bulguları eşlik edebiliyor. Bu gibi durumlar da yaşamı iyice çekilmez hale getiriyor. Yaşam kalitesini bozuyor'' dedi.

Toplumda yaygın görülen sedef hastalığının bulaşıcı olmadığını vurgulayan Öztürkcan, şöyle konuştu:

''Sedef hastalığı, bulaşıcı özellik göstermemesine karşın, hastalara nedense bulaşıcıymış gibi yaklaşılıyor. Bu nedenle de hastaların psikolojisi bozuluyor. İnsanların tepkisi, sedef hastalarının daha çok içe dönmesine, sosyal ilişkilerini kısıtlamasına neden oluyor. Sedef hastalarının yaşam kalitesi de bu şekilde daha çok bozuluyor. Sedef, bulaşıcı olmayan bir hastalık ama toplumun, bulaşıcı olduğu düşüncesiyle yaklaşması hastaları olumsuz yönde etkiliyor.''

Öztürkcan, sedef hastalarının toplumdan dışlanmamasının, bilinç düzeyinin artmasına bağlı olduğuna dikkati çekerek, bu nedenle hastaların sosyal dayanışma içinde olmaları ve hastalık konusunda bilinç düzeyinin artmasını sağlamak amacıyla Manisa Sedef Hastalığı Derneğini kurduklarını söyledi. Avrupa'da sedef hastalığı konusunda pek çok dernek bulunduğunu, ortak sorunlara sahip hastaların bir araya gelip, sosyal faaliyetler gerçekleştirdiğini ifade eden Prof. Dr. Öztürkcan, kendilerinin de dernek olarak benzer etkinlikleri hayata geçireceklerini vurguladı.

Manisa Sedef Hastalığı Derneği'nin Türkiye'de hastalığa ilişkin il bazında kurulmuş ilk dernek olduğunu hatırlatan Öztürkcan, ''Eğitim toplantıları, sosyal etkinlikler ve daha birçok paylaşımın düzenleneceği derneğin kapısı, tüm Türkiye'den sedef hastalarına açık'' diye konuştu.

STRES SEDEFİ DE VURUYOR

Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Öztürkcan, genetik bir rahatsızlık olan sedef hastalığının seyrinde çeşitli dış etkenlerin de rolü olduğunu belirtti.

Stresin, hastalık üzerinde yoğun etkisi bulunduğunu vurgulayan Prof. Dr. Öztürkcan, şunları kaydetti:

''Bazı ilaçlar, iltihabi durumlar sedef hastalığını artırabiliyor ya da ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonu, hastalığın ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Stres en önemli faktörler arasında. Hastalık stresle ortaya çıkabiliyor ya da stresle alevlenebiliyor. Yakın zamana kadar sedef hastalığının sadece deriyle ilgili bir hastalık olduğu söyleniyordu. Ancak artık yaşamın diğer alanlarında da etkileri olduğu biliniyor. Genetik olarak geçen sedef hastalığı, çeşitli dış faktörlerin etkisiyle ortaya çıkıyor. Henüz kesin bir tedavisi yok. Ancak her geçen gün çok daha etkili ilaçlarla çalışılıyor. Şu anda elimizde hastalarımızı memnun edecek düzeyde gerçekten önemli ilaçlar var. Hasta gerçekten rahatlıyor ve uzun bir dönem döküntüler ve ağrılar olmadan rahat bir şekilde hayatını sürdürebiliyor.''

AA

Çıplaklarla çalışmak harika


Christian Louboutin: Benim ayakkabımı giyin teklif alıp evlenin

Kırmızı tabanların yaratıcısı büyücü lakaplı ayakkabı tasarımcısı Christian Louboutin ise Marka Konferansı'nda yaptığı konuşmada, en büyük derdinin "Ayakkabılarınızla koşamıyorum" diyen kadınlar olduğunu söyledi. Koşamadığından yakınan kadınlardan bıktığını dile getiren Louboutin: "O topuklularla güzel güzel yürü. Vakit alsın. Salın... Sonra da bir adam gelip sana evlenme teklif etsin. Benim ayakkabılarım koşu için tasarlanmadı. Bunu sağlamak için var" dedi.

DÜĞÜN AYAKKABISI

Louboutin kendisini ayakkabıyla ilgili en mutlu eden anısının da evlilik olduğunu dile getirdi. Bir müşterisinin kendisinden düğünü için ayakkabı tasarlamasını istediğini dile getiren Louboutin şöyle devam etti: "Benden ayakkabıyı 2 hafta içinde tasarlamamı istedi. Bunu yapmam imkansızdı. Ama diretti. ‘Senin sayende evleniyorum' deyince şaşırdım. Meğer evleneceği adamla sokakta tanışmış. Adam na ‘Kırmızı tabanlı ayakkabı giyiyorsun. Çok ilginç' demiş. İlişkilieri böyle başlamış. Onu kırmadım vedüğün ayakkabısını yetiştirdim."



TABANA KIRMIZI OJE

Louboutin 1991 sonunda kurduğu şirketinde tasarımlarını önce siyah tabanla yaptığını ancak bir süre sonra kırmızı tabana dönüşünü şöyle anlattı: "Yanımda kırmızı oje süren bir kız vardı. Ojesini aldım ve tabanı kırmızıya boyadım. Çizimimn hep siyah olmasından sıkılmıştım. Bu şekilde ortaya çıktı. Ardından da kırmızı tabanı tecill ettirdim."

BAĞIMSIZIM EMİR ALMAM

1992'de 2.5 kişi çalıştıklarını söyleyen Louboutin şöyle devam etti: "Sarah, Ben ve part time bizimle çalışan Laticia vardı. Şu an 360 satış noktamız var. Moda sektörü zordur ve büyük bir şirketin sizi atın alması kolaydır. Şirketimizin bağımsız olması beni mutlu ediyor. İstediğim şeyi istediğim şekilde yapıyorum. Çalışıyorum ama kimse gelip ‘Git H&M için tasarla' diyemiyor. Ayakkabılar dışında her konuda işbirliğine hazırım.

ÇIPLAK KADINLARLA ÇALIŞMAK HARİKA

İlk tasarladığı ayakkabıları kabarelerde çalışan kadınlar için yapan Christian Louboutin onları unutamıyor. Tüyler içinde çıplak kadınları harika bulduğunu dile getiren Louboutin, "Çıplak bir kadına şapka takın. Şapkalı kadın olur. Moada aksesur da çok önemli. Kadınları giydiren değil soyan birşey."


Öpüşmek yararlı mı


İngiltere'deki Leeds Üniversitesi'nde yapılan araştırmaya göre öpüşmenin insan sağlığı için çok yararlı olduğu da ortaya çıktı. Ancak İngiliz araştırmacılara göre, bu alışkanlık özellikle hamilelikte tehlikeli olan bir bakterinin erkekten kadına geçmesine imkân tanıyor. Tükürük içinde saklanan bakteri ‘Sitomegalovirüs’, normalde çok ciddi bir soruna neden olmuyor. Ancak kadınlarda hamilelik döneminde tehlike oluşturuyor. Doğmamış bebeklerin ölümüne sebep oluyor ya da bebekte sağırlık gibi kalıcı hasarlar bırakıyor. Mikrobun yayılmasına aracı olan öpüşme bir yandan bakteriye karşı bağışıklık kazanmaya da yarıyor. Uzun süre aynı insanla öpüşüldüğünde sitomegalovirüsün yarattığı etkilere karşı bağışıklık sağlanıyor.

Tükürükteki evrim...

Leeds Üniversitesi’nden Dr. Colin Hendrie, ‘Medikal Hipotez’ dergisinde yayımlanan çalışmasında “Belirli bir erkeğin sitomegalovirüsüne karşı bağışıklık kazanmak yine ağızdan ağıza özellikle de erkeğe göre daha kısa olan kadına tükürük akışı ile gerçekleşir. Altı ay boyunca belli bir insanla öpüşmek bu bakteriye karşı bağışıklık sağlar” diyor.

Kısa bir öpücük sırasında kadına çok küçük oranda bakteri bulaşıyor. Öpüşme uzayınca kadın vücudu bu mikroba bağışıklık kazanıyor. Araştırmacılar öpüşerek, genlerin ipuçlarını taşıyan tükürükle evrimsel bir kalite kontrol mekanizması oluşturulduğunu söylüyor.

Gençliğin sırrı beyaz ette


Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Su Ürünleri Fakültesi Avlama ve İşleme Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nermin Berik, yaptığı açıklamada, balık ve diğer deniz ürünlerinin, insanlık tarihi boyunca başlıca besin kaynaklarından olduğunu, insanların yerleşik düzene geçmeden önce bile kolay elde edilebildiği için balık ve diğer deniz ürünlerinin en çok tüketilen besinler arasında yer aldığını belirtti.

Su ürünlerinin besin bileşimleri bakımından insanın gereksinim duyabileceği tüm maddeleri içerdiğini bildiren Yrd. Doç. Dr. Berik, bu "muhteşem maddeleri" alan ve hareketli bir yaşam süren insanın sağlam bir zihin ve vücuda sahip olacağını söyledi.Yrd. Doç. Dr. Berik, su ürünlerinin gıda olarak iyi ve kaliteli protein kaynakları arasında yer aldığını, yüzde 18-25 oranında protein içerdiğini belirterek, "Su ürünlerinin içerdiği protein biyolojik olarak değerlidir ve her besindeki protein içeriğinde bulunmayan insan için elzem amino asitleri ideal oranlarda içerir" dedi.

A, K ve D VİTAMİN DEPOSU

Balık etinin, kemik gelişiminde, gözün farklı ışıklara uyum sağlaması ve görebilmesinde, vücudun bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde önemli rolü olan A vitamini; kalsiyumun kemiklere yerleşmesi, kemik sağlığı ve gelişiminde görevli olan D vitamini ve özellikle kanın akışkanlığında görevli K vitamini bakımından oldukça zengin olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Nermin Berik, şunları söyledi: "Haftada üç kez düzenli balık ve diğer su ürünlerinden tüketme vücudun tüm gereksinimi karşılıyor, her gün tüketmenin ise bir zararı olmuyor. Balık etinin yağ içeriğini temel olarak uzun zincirli çoklu doymamış yağ asitleri oluşturur. Bu yağ asitleri göz sağlığı, kanın akışkanlığı, beyin fonksiyonları, kalp krizi, kalp damar hastalıkları, dama sertliği, depresyon migren eklem romatizmaları, şeker hastalığı, yüksek kolesterol ve tansiyon ile kanser gibi pek çok hastalıktan korunmada önemli sağlık etkilerine sahiptir."

"HALK SAĞLIĞINI KORUYACAK DOĞAL İLAÇ"

Yrd. Doç. Dr. Nermin Berik, söz konusu olumlu etkilerinin sağlanabilmesi için haftada en az 300 gram yağlı balık tüketiminin önerildiğini, uzmanların hamilelik ve emzirme döneminde olan kadınların anne ve çocuk sağlığı açısından haftada en az 3-4 kez balık tüketmesi gerektiğine işaret ettiğini kaydetti. Halk sağlığını koruyacak başlıca doğal ilacın su ürünleri olduğunu vurgulayan Berik, bu ürünlerin bebeklerden, yaşlılara, hastalardan, sporculara, hamilelerden kısırlık tedavisi görenlere kadar herkesin sofrasında yer alabilecek koruyucu ve destekleyici ender gıdalar arasında bulunduğunu söyledi.